Kırık Kalemli Kadınlar
“İstiyorlar ki Nigar hiç yazmasın…”
Merhaba,
Bu hafta yakın zamanda okuduğum çok güzel bir kitaba değinmek istiyorum. Şubat 2021’de bizlerle buluşan Murat Koç’un “Kırık Kalemli Kadınlar” isimli kitabından bahsetmek istiyorum.
Kırık Kalemli Kadınlar – Konusu
Gerçek bir hikâye olan ve 414 sayfadan oluşan bu kitap, 19. Yüzyılda yaşamış edebiyatımızın öncüleri olan ilk kadın yazarlarımızla sohbet etme imkânı sunuyor. “Kırık Kalemli Kadınlar” kitabı aslında Nigar’ın (Nigar binti Osman’ın) çocuk yaşta gelin olması, evlendiği kocasının onu aldatması ve sorumsuzluğu sebebiyle yaşadığı acı verici hikâye… Ama aslında Nigar’ı güçlü kılan da bu acıları kaleme dökerek daha o dönemde edebiyata şiirleriyle katkıda bulunmasıdır.
Osmanlı Dönemi’nde kadının adı yokken, hiçbir alanda söz sahibi değilken kendi haklarını kendi elleriyle almaya çalışan cesur kadınlardan birisidir, Nigar. Hayat ona belki mutlu bir yuva, sadık bir eş, vefalı evlatlar vermedi; ama kalemi o dönemde birçok kadına ışık oldu. Aradan iki yüzyıl geçmesine rağmen adından söz ediliyorsa Nigar’ın kalemi de amacına ulaştı bana göre.
*
“Kırık Kalemli Kadınlar” isimli bu kitapta sadece Nigar’a rastlamıyorsunuz. Şöyle ki; Osmanlı Dönemi’nde Tanzimat’tan itibaren II. Meşrutiyet’e kadar uzanan dönemde, edebiyatımızın ilk kadın yazarı Fatma Aliye Topuz olarak kabul edilir. Fakat Fatma Aliye Hanım’dan önce gazetede çıkan yazıları ile edebiyat âlemine çıkarak bu cesareti gösteren ilk kadın, Makbule Leman’dır. 33 yıllık kısa ömrü, çok fazla eser bırakmasına yetmedi. Dolayısıyla Makbule Leman’dan sonra birden fazla eser vermesi sebebiyle ilk kadın yazar, Fatma Aliye Topuz olarak kabul edilir.
Fatma Aliye Topuz, ablası Emine Semiye Önasya gibi isimler, Şair Nigar Hanım ile birlikte diğer kadınları cesaretlendirmişler ve kız çocuklarının eğitimine, kadınların her alanda söz sahibi olması konusuna yazdıkları yazılarla değinmişlerdir. Dolayısıyla kadın yazarlarımızın o dönemde kadın hakları için verdikleri mücadeleye, ülkenin içinde bulunduğu karışıklıktan dolayı hürriyet için verdikleri mücadeleye de tanık oluyoruz. Kadınların bir yazar kimliğiyle nasıl mücadele ettiklerini ve var olmaya çalıştıklarını şu cümlelerden okuyabiliriz:
“…Kalemin cinsiyeti yoktur ve sadece erkeğin hislerine tercüman olacak diye bir kural yoktur. Bu sebeple kadınların kendi meselelerini kendi kalemlerinden dile getirme zamanları çoktan gelmiştir. Bizler bu amaçla yola çıktık. Bugün için kat ettiğimiz mesafe bence de yetersiz ama zamanla bu hareket büyüyecek ve bizim çabamız asıl o zaman takdir görecektir.
Eğitimden sonra kadına layık görülmeyen bir başka şey de yazar olmaktır. Bizler ilk yazmaya başladığımızda gizli gizli, sanki bir suç işler gibi yazdık. Toplum mahrem duygularınızı anlatamazsınız diye karşımıza dikildi. Erkek yazarlar kendilerine rakip istemediler. Bu sebeple engellerle karşılaştık…”
Neden Kırık Kalemli Kadın demişler?
O dönemin şartlarına göre verdikleri mücadele çok zorlayıcıydı. Ki; günümüzde de ülkemiz kadınları hala daha hakları için mücadele etmeye devam ediyor. Hatta o döneme özenip de o dönemdeki gibi kadının adını yok etmeye çalışanlar dahi var. Günümüzde kadınlar nasıl kendini bilmez bir güruh tarafından susturulmaya çalışılıyor, hepimiz biliyoruz. O dönemde bunun daha da zorlayıcı olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Onu da şu satırlardan anlayabiliyoruz:
“…Ancak şu bir gerçek, bazen toplum kırdı kalemimizi bazen de biz birtakım hassasiyetler yüzünden kendi kalemimizi kendimiz kırdık. Kalem dile gelse aslında bu durumu en iyi o anlatır. Belki de gerçek şu: Kalbimiz kırık olduğu için kalemimiz de kırık kaldı…”
Kırık Kalemli Kadınlar ile Ahmet Mithat Efendi Ne Alaka?
Fatma Aliye Topuz, Emine Semiye Önasya, Nigar binti Osman gibi edebiyatımızın önde gelen isimlerini sayarken onlara önderlik ve hamilik eden ise Ahmet Mithat Efendi’yi de anmamak olmaz. Ahmet Mithat Efendi de Türk edebiyatının ilk yazarıdır. Aynı zamanda gazeteci, tercüman kimliği de vardır. Kadınların her alanda var olmasını istiyordu. Kız çocuklarının eğitimini, iş hayatında da seslerini duyurmaları gerektiğine inanıyordu. Dolayısıyla edebiyatımızın ilk kadın yazarlarına ve şairine hamilik ve önderlik etmiştir, Ahmet Mithat Efendi. Bu yüzden de toplumun birçok kesimi tarafından topa tutulmuştur. Bu kitapta Ahmet Mithat Efendi’ye denk geliyoruz. Tarihin sayfalarında daha aydınlık bir gelecek için edebiyat alanında kalem savaşına da tanıklık ediyoruz.
*
Tüm bunların yanında dikkatimi çeken bir şey daha var. O da şu: Aradan kaç asır geçerse geçsin toplumumuzun edebiyata, sanata, yeniliğe, ilime olan düşmanlığı değişmiyor. İnsanlar, topluma önderlik eden yazarların, sanatçıların kıymetini o dönemde nasıl bilmiyorsa günümüzde de bilmiyorlar. Ahmet Mithat Efendi’nin ölümünden sonra adı geçen kadın yazarlarımızın serzenişleri günümüzle ne kadar da örtüşüyor:
“Bu memlekette okuryazar olup da onun eserlerini okumamış birini gösterebilir misin hemşire? Onun eserlerini çeksek kitaplığımızda ne kalır? Yerinin dolması mümkün değil. Sağlığında düşmanlık edenler, bari ölümünde dost çehremizle bizlerin onu ahirete yollamasına müsaade etselerdi. Bunca çaba, bunca emek, şayet varsa hatalarının diyetini fazlasıyla karşılardı. Hep böyle mi olacak, memlekete hizmeti Ahmet Mithat’ın çeyreği bile olmayanlar büyük törenle uğurlanırken, üstat gibi topluma kalemiyle hizmet edenler böyle sessiz sedasız, varlığından kurtulmak istenilen insanlar gibi apar topar mı uğurlanacak?”
Sonuç Olarak,
Bu kitap yaşadıklarımıza da ayna tutan ve toplum olarak yüzleşmemizi sağlayan bir kitap aynı zamanda… Ders alır mıyız? Yaşanan birçok şeyden ders alınmadığı gibi bundan da ders çıkaracağımızı sanmıyorum. Yine de okunmaya değer bir kitap, bana göre. Yeni bir kitap arayışı içindeyseniz “Kırık Kalemli Kadınlar” isimli bu kitabı şiddetle tavsiye ederim.
Sevgilerle,
Pınar Kaya