Demokrasi ve İnsan Hakları: Nürnberg’den Türkiye’ye Adaletin İzleri
Almanya,  Yurtdışı Deneyimlerimiz

Demokrasi: Bir Nefes Kadar Hayati

İnsanlık, her çağda ve her zaman nefesinin peşinden koştu: Eşitliğin nefesi, özgürlüğün nefesi, adaletin nefesi, insan onurunun nefesi… Kimi zaman o nefes derin bir sükûta gömüldü, kimi zaman da taş duvarlar arasında kayboldu.

Nürnberg’de bulunan Nazilerin Kongre Salonu (Kongresshalle), işte o kaybolmuş nefeslerin yankılandığı soğuk bir anıt olarak karşımıza çıkıyor. Yine aynı şehirde öyle bir sokak var ki; her adımda kaybedilen nefesin tekrar kazanılabileceğini duyuyoruz. Bir çocuğun kahkahasında, bir annenin duasında, bir bestecinin notasında, bir serçenin şakımasında…

Ve şimdi, benden kilometrelerce uzaktaki ülkemde yaşanan her hukuksuzlukta bir kez daha soruyorum kendime: Demokrasi olmadan, adalet olmadan nasıl nefes alabiliriz?

İkinci kez gittiğim Nürnberg’de kafamdaki bu soruyla arşınladım sokakları. Kongresshalle’den İnsan Hakları Sokağı’na doğru giderken, aslında geçmişten geleceğe bir geçiş yapmış oldum. Bu yazıyı da işte o ziyaretim sonrasında yazmaya karar verdim.

Nürnberg Kongresshalle: Toplu Hafızanın Sessiz Tanığı

Nürnberg’de yer alan Kongresshalle, Nazi Almanyası’nın 1930’lu yıllarda başlayan inşası, Nazilerin büyüyen kibri kadar ağır ve hoyrat bir şekilde dikiliyor insanın karşısına. Hiçbir zaman tamamlanmamış bu yapı, o dönemde Roma’da bulunan Kolezyum’dan esinlenerek tasarlanmıştır. Yarım kalan bu anıtın fotoğrafını siz de aşağıda görebilirsiniz. Yapı, devasa boyutta ve “U” formunda olduğu için sadece bir cephesini çekebildim.

Nürnberg Kongresshalle binası, 2025’te çekilen dış cephe fotoğrafı

50.000 kişilik bu dev yapı, NSDAP (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi – Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei) mitinglerine ev sahipliği yapmak üzere planlanmış. Ama burada arenaya çıkan, gladyatörler değil; özgürlüğünden soyulmuş ruhlar olacaktı.

Tarihin gölgesinde kalmış bu bina, üstü açık gökyüzüne rağmen içe kapalı ve baskıcı bir geçmişin, Nazizmin ideolojik taşlaşmasının bir simgesidir. Bu yapıdaki her bir taş blok, dile gelse böyle bir kötülüğün sembolü olmaktan utanırdı muhtemelen. Bugün, tamamlanmamış haliyle bu yapı bizlere bir uyarıda bulunuyor. Diyor ki;
Haklar askıya alındığında mimari bile ürperir.”

Totaliter rejimin gücünü ve kalıcılığını simgelemeyi amaçlıyordu. Ancak savaşın sonu gelmeden inşaat yarım kaldı. Tıpkı bu karanlık ideolojinin yarım kalmış hayalleri gibi… Böylesine devasa bir yapı, aslında kocaman bir boşluğu simgeliyor ve hâlâ o günlerin soğukluğunu taşıyor. Bugün hâlâ devasa cüssesiyle ayakta duruyor; bir anıt değil, bir uyarı ve hatta insanoğluna bir ders olarak. Oraya adım attığımda, duvarlardan süzülen sessizliği duydum. Bir korku, bastırılmış bir çığlık gibi…

O dev taş yığınının arasında yürürken sadece geçmişin değil, insanlığın suskunluğu çökmüştü içime. Attığım her adımda geçmişin dehşeti ile şimdi arasında gidip geliyordum. Soğuk duvarlara elimle dokunduğumda içim ürperdi ve nefesimin kıymetini bir kez daha anladım. Bir yanda, kan ve vahşet; diğer bir yanda ise gökyüzünde yükselen güneş.

Başımı kaldırdım ve gökyüzü oradaydı. Kuşlar, gökyüzünde özgürce kanat çırpıyordu ve o sessizliği delip geçtiler. Kuşların sesini takip ettim. Belki de onlar, bana yolumu gösteriyordu. Bu karışık duygulardan sıyrılıp kuşların seslerini takip ettim. Yine aynı şehirde, beni başka bir yere götürdü. Aldığım nefesi tüm hücrelerime kadar hissettiren bir yere…

İnsan Hakları Sokağı: Evrensel Değerlerin Taş Sütunlara Yansıması

Tam da bu karanlık anıtın tersine, şehrin bir diğer tarafında “Kartäusergasse” isimli bir sokak bulunuyor. Burada 1993 yılında açılan ve İsrailli sanatçı Dani Karavan tarafından tasarlanan bir açık hava anıtı, bir sokak yükseliyor: İnsan Hakları Sokağı (Straße der Menschenrechte). Bu muhteşem sokağın fotoğrafını aşağıda görebilirsiniz.

Nürnberg İnsan Hakları Sokağı, 2025

Bu sokaktaki sütunların her birinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ilkeleri, Almanca olarak ve farklı dillerde de çevirisi yazılmış şekilde yükselmektedir. Bu sütunlar, artık sadece beton değil; her biri bir kelime, her biri bir ses, her biri bir hayattır. Türkçe, İngilizce, Hintçe, Felemenkçe, İbranice, Lehçe, Rusça olmak üzere birçok farklı dili görmek mümkün. Her sütunda yazılı haklar, bize bir gerçeği fısıldamaktadır. Yani direnişin, umudun ve insan olmanın onurlu sesini… O da şu: İnsan hakları evrenseldir; hiçbir iktidarın, hiçbir ideolojinin tekelinde değildir.

İnsanlık, II. Dünya Savaşı dehşetinden sonra kendine bir söz verdi. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 1948 yılında, Birleşmiş Milletler üyesi olan kırk sekiz devlet temsilcileri tarafından “olumlu” oy verilerek kabul edilerek dünya çapında yankı buldu. Bu bildirge, savaşın küllerinden doğan bir umut fidanıydı. Bütün insanlığa, “Artık böyle bir karanlık, bir daha asla!” deme cesareti verdi.

İşte bu yüzden İnsan Hakları Sokağı, yalnızca geçmişin utancına bir cevap değil; geleceğe bırakılan bir vicdan çağrısıdır. İnsanlık, enkazın içinden doğrulmuş ve kendine yeni bir ses armağan etmiştir. Her dilde yazılmış haklar, her sütunda yankılanan umutlar, insanoğluna şunu söyler: İnsan hakları doğuştandır ve hiçbir güç, bunu senin elinden alamaz. Çünkü bu haklar, hepimizindir ve hatırlanmadığında da kaybolur.

Otuz maddeden oluşan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin bazı maddelerini sizin için alıntıladım.

  • Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır.” (Madde 3)
  • Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da ceza uygulanamaz.” (Madde 5)
  • Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.” (Madde 9)
  • Hiç kimsenin özel yaşamına, ailesine, evine ya da yazışmasına keyfi olarak karışılamaz, onuruna ve adına saldırılamaz. Herkesin, bu gibi müdahale ya da saldırılara karşı yasa tarafından korunma hakkı vardır.” (Madde 12)
  • Herkesin fikir ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak, müdahale olmaksızın kanaat taşıma ve herhangi bir yoldan ve ülke sınırlarını gözetmeksizin bilgi ve fikirlere ulaşmaya çalışma, onları edinme ve yayma serbestliğini de kapsar.” (Madde 19)
  • Herkes, doğrudan ya da serbestçe seçilmiş temsilcileri aracılığıyla ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir. Herkesin, ülkesinde kamu hizmetlerinden eşit yararlanma hakkı vardır. Halk iradesi, hükümet otoritesinin temelini oluşturmalıdır; bu irade, genel ve eşit oy hakkı ile gizli ve serbest oylama yoluyla, belirli aralıklarla yapılan dürüst seçimlerle belirtilir. ” (Madde 21)

Sokağın sonuna geldiğimde durdum. Neden ağlamak istedim, bilmiyorum. İnsan olmanın ne kadar kırılgan olduğunu hatırladım belki de… Bu sokakta benim gibi sessizce yürüyerek sütunları inceleyen başka insanlar da vardı. Aslında hiçbirimiz gerçekten sessiz değildik. Farklı dilleri konuşsak da içimizde bir şey konuşuyordu ve birbirini anlıyordu.

Bir şehir ki; düşünün…
Bir yanında taş kesilmiş suskunluk, diğer bir yanında sütunlara kazınmış umutlar.
Nürnberg’in tam ortasında yükselen bu iki anıt, geçmişin utancıyla geleceğin inancını sessizce konuşturuyor.

Kongresshalle’nin soğuk duvarlarına dokunursunuz; taşlardan sızan geçmişin acısı parmaklarınıza işler. Sonra İnsan Hakları Sokağı’na ulaşırsınız. Orada her sütun, her sözcük, her dilde yazılmış her madde size şunu fısıldar:
İnsanlık vazgeçmedi. Vazgeçmeyecek!

Peki biz, insanlık olarak tüm bunlardan ders alabiliyor muyuz? Nürnberg, hâlâ o karanlık yılların sessizliğini taşırken Almanya’da yeniden yükselen aşırı sağcılık tedirgin edici değil mi? II. Dünya Savaşı’nın bıraktığı acılar bu kadar tazeyken 23 Şubat 2025’te Almanya’da gerçekleşen erken federal seçimlerinde AfD gibi faşist bir partinin rekor oy alması…

Diğer yanda ise bu zamana kadar Türkiye’de yaşadığımız her bir hukuksuzluk… Sanki tarih, bir uyarı levhası gibi karşımızda duruyor; ama biz, gözlerimizi kapatıyoruz. Türkiye’de yaşananları düşündükçe içimde bir düğüm beliriyor. Hukuksuzluklar, susturulan sesler, kırılan kalpler… İnsanlar, artık adaletin adını bile anarken çekiniyor.

Bir de tüm bunların aksine tüm bu kolektif kötülüğe karşı birlik olan insanların mücadelesi… Yine de karanlığın karşısında ışık arayan insanlar var. Bazen bir sosyal medya paylaşımında, bazen bir sokak röportajında, bazen bir annenin gözlerindeki inatçı parıltıda… Belki de umut, tam da burada gizli: İnsanlığın hâlâ direnen, hâlâ soran, hâlâ hayır demeye cesaret eden kısmında. Tüm bunlar, bu iki mekânın sessiz ama sarsıcı diyaloğunu çağrıştırıyor.

Bir şehir ki; bir yanda beton duvarlarla çevrilmiş bir sessizlik, bir yanda inadına yeşeren bir umut. Bir yanda bastırılmaya çalışılan özgürlükler, bir yanda her şeye rağmen nefes alan direniş. Bir yanda beton gibi ağır adaletsizlikler, diğer yanda sarsılmaz bir insanlık onuru. Çünkü bazen bir şehir, bir aynadır. Bize hem geçmişimizi hem de geleceğimizi gösterir.

Sonuç: Demokrasi Nefestir ve Her Nefes Direnmedir

Ve bizler… Bizler, o aynaya nasıl bakacağımıza karar vermek zorundayız. Korkudan örülen duvarların ardında mı kalacağız; yoksa insan haklarının, özgürlüğün, adaletin yolunda yürümeye mi devam edeceğiz? Çünkü demokrasi, yalnızca oy sandığına atılan bir pusula değil; her haklı sözde atılan bir adım, her adaletsizliğe karşı dikilen bir başkaldırıdır. Belki de en çok, nefes almaya cesaret etmektir.

Eksikliğini ise ancak nefesimiz kesildiğinde fark ederiz. O yüzden nefesimiz varken, onu saklamadan konuşmalıyız. Nefesimizi sakınmadan adalet için, özgürlük için harcamalıyız. Çünkü demokrasi, sadece bir yönetim şekli veya sistem değil; bazen bir kalbin attığı son cümle, bazen de yaşamın ta kendisidir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi – Madde 1’in de bize hatırlattığı gibi:
Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. (Alle Menschen sind frei und gleich an Würde und Rechten geboren.)

Sevgiler,
Pınar Kaya

(Yazının en başındaki fotoğrafın kaynağı: https://en.wikipedia.org/wiki/Nazi_Party_rally_grounds#/media/File:Kongresshalle_N%C3%BCrnberg1.jpg)

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir