Gece Yarısı Kütüphanesi
“Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var,” dedi. “Bu kütüphanelerdeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansını sunar sana. Farklı seçimler yapmış olsan, şuan nasıl bir hayatın olacağını görürsün… Pişmanlıklarını telafi etme şansın olsaydı, bazı konularda farklı davranır mıydın?”
Tüm hikâye böyle başlıyor “Gece Yarısı Kütüphanesi”nde. Matt Haig’in “Zamanı Durdurmanın Yolları” isimli nefes kesici kitabından sonra “Gece Yarısı Kütüphanesi” de bir o kadar nefes kesici. “Zamanı Durdurmanın Yolları” isimli kitabını da burada paylaşmıştım nitekim ve Matt Haig’e ait okuduğum ilk kitaptı. O kitabın anlatımını ve kurgusunu çok beğenmiştim, unutamadığım kitaplardan biridir. “Gece Yarısı Kütüphanesi” isimli bu kitabı da en az o kitap kadar güzel ve etkileyici.
Gece Yarısı Kütüphanesi Konusu
Tüm olaylar, “Nora Seed” isimli ana kahramanımızın etrafında şekilleniyor. Çocukluğunda ailesiyle yaşadığı sorunlar, babasının kaybı, annesinin kaybı, abisiyle arasındaki sorunlar onu depresif bir hayata sürükleyen bir Nora ile karşılaşıyoruz. Bu depresif hayatında tek arkadaşı, “Voltaire” isimli kedisi; ancak o da ölüyor. Bu hayatta değersiz olduğunu ve hiçbir işe yaramadığını düşünen Nora, ölmeye karar veriyor. Kendi hayatının infazını veren Nora, intihar ediyor. Normalde kitaplar veya filmler ya ölümle, ya da mutlulukla biter. Ama burada ölüm, bir son değil. İntiharından sonra ölümle yaşam arasında gidip gelen Nora, kendini bir kütüphanede buluyor. Hayatının tüm olasılıklarını burada bulan Nora, kendi hayatının yolculuğuna çıkıyor ve olaylar başlıyor… Sonunda gerçek ölüm mü, yoksa yaşam mı var? Bunun cevabını kitabın sonunda görüyoruz. Ben, çok fazla ipucu vermeden konuyu burada noktalayayım. 🙂
Kendi Notlarım
Felsefeyi ve kuantum fiziğini seven birisi olarak, bu kitap bilim kurgunun fantezi ile güzelce harmanlandığı bir kitap olarak karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda yaşadığımız hayatı ve pişmanlıklarımızı da sorgulatan bir kitap. Yaşamak ya da ölmek… Bu ikisi arasında seçim yapma şansımız olsaydı ve “Yaşadığımız hayatta önümüze çıkan seçimlerde seçmediklerimizi de deneyimlemek nasıl olurdu?” Sorusunun cevabını veren ve en değerli anın, yaşadığımız an olduğunu bir kez daha farkına vardırıyor.
Dürüst olmam gerekirse, kitabın ilk sayfalarında biraz anlamakta zorlandım ve bana sıkıcı gelmişti. Sonrasında parçalar yerine oturunca 282 sayfadan oluşan bu kitabı Matt Haig’in sürükleyici anlatımıyla bir çırpıda bitiriveriyorsunuz. “Gece Yarısı Kütüphanesi”ni ben severek okudum. Eğer siz de kurgusu farklı bir kitap arıyorsanız, bu kitabı tavsiye ederim.
Kitabın son sayfalarında da dediği gibi,
“Hayatı anlamak zorunda değilsin. Yaşaman yeterli.”
Bir başka kitap tavsiyelerinde buluşmak üzere, sevgiyle ve sağlıkla kalın…
Pınar Kaya