yeni-hayatimizin-ucuncu-yili
Yurtdışı Deneyimlerimiz

Yeni Hayatımızın Üçüncü Yılı

Bugün, 3 Ekim… Bizim için bu tarihin önemi büyük! Hayatımızın dönüm noktası… 3 yıl önce, 3 Ekim’de, yani tam da bugün ayrıldık ülkeden. “Biz de Gidenlerdeniz” isimli yazım, o zamanki hislerimi anlatan ilk yazımdı. Hayatımızın tamamen değiştiği gün, bugün! Yeni hayatımızın üçüncü yılı… Elimizde birkaç valiz… O valizler ki; tüm hayatımızı, endişelerimizi, heyecanımızı, umutlarımızı doldurduğumuz valizler… Valize tüm hayatını sığdırabilir mi insan? Sığdırabiliyormuş işte… İlk iki yılımız, Polonya’da geçtikten sonra tekrar ikinci kez, her şeyimizi yeniden valizlere doldurup Almanya’ya göç ettik. Birçok insan, bırakın başka bir ülkeye göç etmeyi, daha yaşadığı mahalleden dışarı adımını atamazken; biz, bu üç yıl içinde iki kez ve iki farklı ülkeye göç ettik. Yani; iki farklı kültür, iki farklı dil…

Türkiye’den Ayrılma Kararımız

Hayatımızın büyük bölümünü geçirdiğimiz, doğduğumuz, büyüdüğümüz topraklardan, ailemizden, sevdiklerimizden, alışkanlıklarımızdan, çevremizden, düzenimizden, kariyerimizden, işimizden ayrılmaya karar vermek ve her şeyi geride bırakmak; zor bir karardır. Bilmediğiniz bir yol var önünüzde ve yeniden bir hayat kurabilmek, düzen kurabilmek ve buna karar vermek, kolay değildir. Bir kere karar verince de gerisi de geliyor zaten. “Peki, bu kararı nasıl verdiniz?” şeklindeki soruları çok duyuyorum. İşin sırrı, bana göre cesaret! Diğer bir sırrı ise bizim gibi evli bir çiftseniz eğer eşinizle aynı dili konuşabilmek, aynı hayali kurabilmek… Şanslıyız ki; aynı hayali kuran, aynı zevkleri paylaşan, aynı dili konuşan, birbirimizi anlayabilen bir çiftiz. Kararımızı verdikten sonra tüm süreç, çok hızlı gelişti. Zaman da çok hızlı aktı. Nihayetinde ülkeden ayrılma günümüz geldi çattı. 

O günü hayatım boyunca unutamam sanıyorum. O anki duygularımı da tarif edecek kelime bulamam sanırım… Artık ne yazık ki; olmayan Atatürk Havalimanı’ndaki dış hatlar terminalini çoğunuz bilirsiniz. Valizlerinizi teslim ettikten sonra Türkiye’den çıkış yapmak için önce Türk polisinin çıkış mührü vuracağı pasaport kuyruğuna girersiniz. Haliyle bu kuyruğa girmek için ailenize, sevdiklerinize – bir sonraki görüşmeye kadar – son sarılışınız, son öpüşünüz. Ailemin hüznü zaten malum… Benim de içimde fırtınalar kopuyor. Türk polisi çıkış damgasını vurana kadar bir nebze olsun kendimi tutabilsem de sonrasında sabaha kadar ağladığımı hatırlıyorum. O gözyaşında neler yoktu ki…

Ayrılma Nedenimiz

Ülkeden ayrılmaya karar vermemizin arkasında ise çokça sebebimiz var; nitekim, daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim. O yüzden bu yazımda o sebeplerimizi yeniden sıralamayacağım. Sebebimiz her ne olursa olsun biz, hayalimizin peşinden giden insanlarız. Bir hayal kuruyoruz ve o hayali gerçekleştirmek için tüm zorlukları tek tek aşıyoruz. Hayatım hakkındaki seçimlerde anneciğimin ve babacığımın tavsiyeleri, her zaman benim için değerli olmuştur tabiki. Fakat; bu zamana kadar seçimlerimde ailemden başka, diğer insanların ne dediğine asla kulak asmadım. Çünkü; onlar her zaman konuşur, her zaman size “yapamazsınız” deyip sizi demotive etmeye çalışırlar zaten. Siz, asla onları duymayın ve yolunuza devam edin. Şüphesiz, hayatınız hakkında söz sahibi sizsiniz; dolayısıyla mücadele edecek olan da sizsiniz. 

Sebeplerimizden bir diğeri de daha doğmamış çocuğumuzun geleceği hakkında endişe duyan ebeveynler olarak, köhneleşmiş ve yozlaşmış bir toplumda çocuk sahibi olmayı ve onu böyle bir ortamda büyütmek istemiyor olmamızdı. İnsanların birbirine olan tahammülün azaldığı, anlayışsızlığın ve önyargıların arttığı; kıyafetine, dinine, ırkına, fikrine göre etiketlendiğin; kendini geliştirdikçe ve iyi insan olmaya çalıştıkça diğer insanların ise bir o kadar yerinde saydığı ve odun gibi yaşadığı ortamda en küçük nezaket kurallarına dahi uyulmadığı ve bu gibi insanlarla paylaşacak hiçbir şeyinin olmadığı bir ortamda insan kendi geleceğinden dahi endişe ederken üstelik… Tabii, bunlar haricinde daha birçok sebepler…

Göç Etmenin Artı Yanları

Türkiye’deki hayatımızı ilmek ilmek ördük; yeni hayatımızı da ilmek ilmek örüyoruz. Kolay değil; yaşadığımız her şeyin arkasında emek var, alın teri var, gözyaşı var, tutku var… Bize gökten zembille inmedi veya altın tepside sunulması hiçbir şey. Bazen hüzünlü, bazen eğlenceli, bazen durgun, bazen dalgalı, çoğunlukla da güzelliklerle dolu bu üç yıl bize de çok şeyler öğretti. Bu çok şeylerin içinde en önemlisi; insanın yeniden kendini tanıması, keşfetmesi ve kendisiyle yüzleşmesidir. Bu üç yılda benden yeni bir “ben” doğdu diyebilirim. Sevgili Barış Manço’nun “bir ben var, benden içeri” sözünü “yeni bir ben var, benden içeri” şeklinde uyarlasam yanlış olmaz.

Ayrıca yurtdışında yalnızsınız, yaptığınız her şeyde teksiniz; dolayısıyla içinizdeki gücü, yetenekleri, bilmediğiniz yanları keşfediyorsunuz. Her işi mümkün olduğunca ve elinizden geldiğince kendiniz çözmeye çalışıyorsunuz. Kaç insan çıkıyor o zaman içinizden bir bilseniz… Yorulduğumuz da oldu tabiki, o gücü hissetmediğimiz zamanlar da… Fakat; ben düştüğümde eşim benim dayanağım oldu, o düştüğünde de ben onun dayanağı oldum. Zaman geçtikçe nasıl ve neyle mücadele edeceğinizi, nasıl yapılacağını öğreniyorsunuz. İlk başta hiç bilmediğiniz, tanımadığınız o yer de artık sizin eviniz, ülkeniz, kısaca yaşam alanınız oluyor. Hiç bilmediğiniz bir ülkenin bir yerinde kiraladığınız o bomboş evi, sıcacık bir yuva haline getirmeye çalışıyorsunuz. 

Yeni kültüre ayak uydurmaya, hiç tanımadığınız insanlarla ortak paydada buluşmaya, yeni şeyler (o ülkenin dili, tarihi, yasaları, devlet dairelerindeki işleyişi, vs) öğrenmeye çalışıyorsunuz. Göçmenlik, bir nevi de sürekli yeni şeyler öğrenmek demektir bana göre. Bitmeyen okul… Vizyonunuz her daim genişliyor ve dünyaya farklı açıdan bakıyorsunuz. Türkiye’de karşılaştığınız ve yaşadığınız birçok olayların ne kadar boş ve saçma olduğunu anlıyorsunuz. Toplumumuzun çoğunluğunun unuttuğu hoşgörüyü ve saygıyı yeniden keşfetmenin güzelliğine varıyorsunuz. Kibarlığın, teşekkür etmenin, ricanın “enayilik” olarak görüldüğü ve önem verilmediği ülkemde bu gibi, küçük gibi görünen şeylerin aslında karşınıza ne gibi güzellikler çıkardığına şahit oluyorsunuz.

Göç Etmenin Eksi Yanları

Bu sürecin hiç şüphesiz ki; en zor yanı, ailemizden uzak kalmak. Onların ihtiyacı olduğunda ya da sizin ihtiyacınız olduğunda istediğiniz an bir araya gelememek, istediğiniz zaman onlara sarılamamak, bu sürecin en zor yanı. Benim içimi acıtan şey ise ailemi her gördüğümde yüzlerinde o geçen zamanın izlerini daha da belirgin görmem… Halbuki, onlarla birlikteyken zaman bu kadar hızlı geçmiyordu sanki. Pandeminin de araya girmesiyle aileme sarılmayalı tam 8 ay olacak. Ne zaman Türkiye ile sınırlar tam olarak açılabilecek, ne zaman ailem gelebilecek, ne zaman onlara sarılabileceğim belirsiz… Onların iyi olduğunu, sağlıklı olduğunu bilmek, yapılan video aramalar bir nebze de olsa içimize su serpiyor elbetteki; fakat uzakları yakın etmek de size düşen görevlerden.

Sonuç 

Türkiye’deyken geleceği doğru analiz etmişiz. Ülkenin ekonomik ve sosyal durumu göz önünde bulundurulduğunda ve geriye dönüp baktığımızda üç yıl öncesinde aldığımız bu kararın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha görüyoruz. Belki klişe olacak; ama en iyi karar, almış olduğunuz karardır. Bizim için doğru olan, başkası için yanlış olabilir; fakat bu noktada önemli olan, sadece sizin bir karar almanız ve bunu uygulayabilmenizdir.

Keşke” yerine “iyi ki” dediğimiz dolu dolu üç yılı geride bırakmışız. Kimseye minnet etmeden sadece kendi emeğimizle, sabrımızla, alın terimizle ilmek ilmek ördüğümüz üç yılın bize kattıkları paha biçilemez. Mutluyum, mutluyuz; çünkü sadece kendi hayalimizi yaşıyoruz. Size de naçizane tavsiyem, başkasının hayallerini değil; kendi kurduğunuz hayalleri yaşamak için mücadele edin.

Ek olarak; bugün, bizim için önemli olduğu gibi Almanya’da da önemli bir gün. Doğu Almanya ile Batı Almanya’nın birleştiği gün, bugün ve dolayısıyla resmî tatil. Hem Yeni Hayatımızın Üçüncü Yılı kutlu olsun, hem de Doğu Almanya ile Batı Almanya’nın birleşimi kutlu olsun! 

(Not: Yazının en başında gördüğünüz fotoğraf; 3 Ekim 2017 sabahında, Polonya‘ya ayak bastığımız ilk gün, Varşova Chopin Havalimanı‘nda eşim tarafından çekilmiştir. Yeni hayatımıza ait ilk fotoğrafımız. Fotoğrafın solunda gördüğünüz kişi ise yolculuk sırasında tanıdığımız ve sonrasında da görüşmeye devam ettiğimiz Polonya’daki ilk arkadaşımız.)

Sevgiler,

Pınar Kaya