almanyada-yasam-maliyetleri
Genel

TÜRKİYE SEYAHATİMİZ

Ülkemiz’e 7 Kasım’da geldik. Yaklaşık 4 haftalık ziyaretimizden sonra Kasım Sonu Polonya’ya geri geldik. Ailemi, kedilerimi, yakın çevremi çok özlemişim; onları görmek bizim için güzel bir enerji oldu. Öte yandan iki yıla yakın bir süre yurt dışında kaldığımız için her iki ülkeyi kıyaslama olanağımız oldu. Bunu, aşağıda yaşadığımız örnekler ile açıklamak isterim.

Çöpünü Söyle, Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim…

Bu 4 haftalık ziyaretimiz boyunca birçok insanın “Güzel ülkemiz dururken niye gittiniz?” gibi sözlerine şahit olduk. Evet, tabiki ülkemiz çok güzel ve bereketli topraklara sahip. Mesela, Avrupa ve Asya Kıtaları’nı birbirine bağlayan İstanbul gibi başka hiçbir şehir yok. Buna karşılık bu güzelliği korumak için ne yapılıyor?

Her taraf, öylesine binalarla dolu ki; nefes alacak yer yok. Yeşil alanlar, her geçen gün azalıyor. Gelişimizin ilk günü havaalanından eve doğru giderken ilk fark ettiğimiz şey, sokaklardaki çöplerin daha da arttığı… Sokaktaki çöpler, o toplumun karakterini yansıtır bana göre. Yani, insanların çok da fazla çaba sarf ettiğini pek göremiyorum.  Aklımıza gelen ilk soru şu oldu : “Polonya gerçekten çok güzel ve yaşanılabilir bir ülke mi veya Türkiye gerçekten yaşanılması zor bir ülke mi?” En çok gözümüze çarpan da bu kirlilik konusu…

Sokakta yürürken eğitim çağındaki çocukların bile yere çöp attığına şahit olduk. Bu, gerçekten içler acısı bir durum. Bizim Dinimiz ki; temiz olmamız gerektiğini emrederken, diğer milletlere karşı da öncelikle bizim örnek olmamız gerekmez mi? Daha eğitim çağındaki çocuk, en büyük evimiz olan dünyayı korumayı bilmiyorsa yetişkin olduğu zaman nasıl koruyabilecek? Yetişkinlerin bilinçsizliğini hiç saymıyorum bile… Çünkü; “Ağaç, yaşken eğilir.” Diye boşuna söylememiş Atalarımız.

Burada iki kilit nokta var: Ailenin çocuğa verdiği eğitim ve görgü, bir de okulun çocuğa verdiği eğitim. Görünen o ki; her iki eğitim de bizi temsil edecek olan gelecek nesiller için çok yetersiz. Her zaman belirttiğim ve önemle vurguladığım nokta şu ki; eğitimin yetersiz olduğu yerde karanlık hakim olur ve bu da bilinçsizliği arttırır.

Avrupa’da Çevre Bilinci

Polonya dahil dolaştığımız birçok Avrupa Ülkelerin’de ise insanlar, ülkelerinin doğal güzelliklerini korumayı birincil bir görev olarak benimsemiş durumdalar. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi yeşil alanlar, yok edilmemiş bir şekilde şehir merkezlerinde hala durmaktadır. Misal, Polonya’da yaşadığımız bölge, Varşova’nın şehir merkezine çok yakın ve evimizin dibinde orman var. Bunun haricinde Varşova’nın en büyük parklarından olan Łazienki Park, evimize 10 dakika yürüme mesafesinde.

Sokaklarda çöpler veya sokakta yürürken bir başka insanın elindeki çöpü yere attığını kolay kolay göremezsiniz. Hadi attı diyelim; bir başka kişi, yere çöp atan kişiyi uyarır ve o çöpü yerden alır. Buna ek olarak, daha önceki yazılarımda da dile getirdiğim gibi, Anaokulu çağındaki çocuklara sokak eğitimi verilmeye başlanır. Sokakta nasıl yürünmesi gerektiği, toplu taşıma araçlarında nasıl davranılması gerektiği, trafik ışıklarında yayaların nasıl karşıdan karşıya geçeceği, hayvanlara karşı merhametli olup korunması gerektiği, çevrenin nasıl korunması gerektiğine kadar birçok konuda çocuklar daha küçük yaştan itibaren eğitilmeye başlanır. Haliyle eğitimli olan bir nesil, bilinçli bir şekilde dünyanın bir bütün olduğunu idrak ederek hareket eder ve bu bilinç, davranışlarına da olumlu bir şekilde yansır.

Geri Dönüşüm, Zenginliktir!

Bireysel olarak, doğayı korumak adına siz ne yapıyorsunuz?” diye soracak olursanız; daha ben küçükken, Kocaeli’de geri dönüşüm kutuları günümüzde olduğu kadar yaygın değildi ve belirli noktalarda vardı. Ben, kağıtları, camları, plastikleri diğer çöplerden ayırıp dolunca ailemle birlikte o çöpleri geri dönüşüm kutularına atardık ki; günümüzde geri dönüşüm kutuları insanlar için daha ulaşılabilir durumda.

Ben; çok küçük yaşta ailemle birlikte bu bilinci yakaladım, yakın çevremi de olumlu bir şekilde etkiledim ve ileride doğacak çocuğumu da aynı bilinçle yetiştireceğim. Çocuklarınızla bunu bir oyun haline getirebilir; kağıtları, plastik atıkları, gıda atıklarından ayrı olarak atılması gerektiğini öğretebilirsiniz. Bu geri dönüşümlerin ülke ekonomisine katkısı, tahmin bile edemeyeceğiniz kadar büyüktür. Dünya, bizim evimiz ve onu korumak hepimizin görevi. Temizlik, sadece evinizi temizlemek değil; hem kendi çevremizi, hem de bütün doğayı korumak demektir.

Türkiye’de Trafik

Gözümüze çarpan bir diğer konu ise trafik kuralları… Bir ülkede, insanların saygılı olup olmadığını ve eğitim düzeyini o ülkenin trafik durumuna bakarak anlayabilirsiniz. Türkiye’de kaldığımız süre boyunca inanın karşıdan karşıya geçerken korktum. Kendi ülkenizde güvende olmadığınızı hissetmek kadar kötü bir durum olamaz sanırım.

Çoğu sürücüler, sağa ve sola dönüş yaparken sinyal kullanmıyorlar ve hareket halindeyken de farları yanmıyor. Sinyali kullanmama mantığını zaten anlamış değilim. Daha geldiğimizin ikinci günü, yaya geçidinden karşıya geçmek için bekliyoruz. Sağ olsun, bir beyefendi bize yol verdi. Bir arkasındaki aracın sürücüsü ise bize yol verilmesinden rahatsız olacak ki; kornaya var gücüyle abandı.

Başka bir gün, sürücüler için kırmızı ışık yanmasına rağmen yaya geçidinden geçen yayalara aldırmadan, yayaların hayatını tehlikeye atarak kırmızı ışıkta geçebiliyor. Trafik kurallarına göre yayaların sürücülere göre önceliği vardır ve de sürücüler, yayaların güvenliğini göz etmek durumundadır. Buna rağmen, bu kuralları hiçe sayıp insanların kendi kurallarına göre hareket etmesi tamamen çılgınca.

Trafikte insanlar, olabildiğince birbirine tahammülsüz ve sürekli kornaya basarak trafiği açabileceklerini sanıyorlar. Türkiye’de bulunduğumuz süre içerisinde kornaların sesinden başımız ağrıdı resmen. Öte yandan İstanbul’da ve Kocaeli’de yapılan bisiklet yollarını gördüğümde sevindim; fakat insanlar bisiklet yollarına aldırış etmiyor veya bisiklet yollarına dubalar konulmuş. O halde bisiklet kullanan insanlar için yapılan bisiklet yolları neden var? Dönüp dolaşıp yine eğitime çarpıyoruz.

Avrupa’da Trafik Bilinci

Polonya’ya baktığımızda ise yayaların önceliği söz konusudur ve yayalar, yaya geçidine varmadan sürücüler durarak yayalara geçiş hakkı tanırlar. Polonya’daki sürücüler kendilerini “trafiğin kralı” olarak görmeden araçlarını kullanırlar. Trafiğe çıktığınız anda korna sesi gibi insanların kafasını şişiren gürültüden – çok tehlikeli bir durum ile karşı karşıya kalınmadığı sürece – duymanız mümkün değil. Yaya olarak, yeşil ışık yanmadan karşıdan karşıya geçerseniz eğer ceza yersiniz.

Aynı şekilde bisiklet sürenler için yapılan bisiklet yollarında yürürseniz de ceza yemeniz söz konusu. Trafik kurallarına herkes dikkat eder ve uyar. Uyulmadığında cezai yaptırımlar söz konusudur ki; olması gereken de budur. Cezai yaptırımlar haricinde bir önceki konuda bahsettiğim gibi insanlar, küçük yaştan itibaren eğitildiği için bir insan, bir başka insanın güvenliğini düşünür ve trafikte kargaşaya yol açmadan olağan şeridinde ilerler.

Ahlak Değerlerimiz

Değinmek istediğim diğer bir konu ise toplumdaki düzen ve insanların birbirine olan saygısı. “Bir millet, zenginliği ile değil; ahlak değeri ile ölçülür.” Demiştir Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Toplum olarak gördüğüm şu ki; ciddi bir ahlaki çöküntü içerisindeyiz. Eğitimin ve bilimin örselendiği bir toplumda ahlaki çöküş de başlamışsa, bireysel olarak hepimize ciddi görevler düşüyor demektir.

İnsanlar, toplum içinde yolda yürümek gibi en basit işlevi bile unutmuş vaziyetteler. Toplu taşıma araçlarına binmeden önce inenleri beklemek gibi, toplu taşıma araçlarına binerken başkasının hakkını gözeterek sırayla binmeye çalışmak gibi, toplum içerisinde başkasını rahatsız edecek davranışlardan uzak durmak gibi, başkalarına gözünü dikerek bakmanın yanlış olduğunu bilmek gibi sıradan insani davranışların unutulmuş olduğunu saymıyorum bile…

İnsanlar, en basit “Teşekkür ederim!” Kelimesini bile unutmuş. “Teşekkür ederim!” kelimesini duyunca şaşırıyor insanlar. İnsani duygularınızla bir insana yardım ettiğinizde, sanki buna mecburmuşsunuz gibi sizden çıkar sağlama peşindeler. Şekilcilik o kadar ön planda ki; insanlar, medeniyeti, birey olduklarını veya toplumun birer parçası olduğunu unutmuş gibiler. Çok ama çok üzücü bir durum!

Orman Kanunu

Metrobus

Yukarıda paylaşmış olduğum fotoğrafı, gelişimizin ilk haftası 37. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarından dönerken çekmiştim. Bu fotoğrafı sizinle de paylaşmak isterim; çünkü bu fotoğraf, bize çok şey anlatmaktadır. Bu fotoğrafı çekmeden önce herkes, sıraya girmiş ve sırayla metrobüse binmeye çalışırken, arkadan gelen insanlar sıra bekleyen insanlara aldırmadan metrobüse binmeye çalışarak, bu düzeni bozuyor.

Birçok kişi ile birlikte bizim de uyarmamıza rağmen kimsenin aldırış etmediğini de eklemek isterim. Orada araca binmek için sıra bekleyen insanların hakkını yiyerek, onları önemsemeden araçlara binmenin ayıp olduğunu herkes unutmuş vaziyette, aynı anda metrobüse binmek için ite kaka mücadele etmek, bana göre orman kanunu. Bu fotoğraf; eğitimsizliği, bilinçsizliği, yozlaştığımızı anlatmaktadır. Avrupa’ya medeniyeti ve temizliği öğretmiş bir toplumken, bu hale gelmiş olmamızdan utandım açıkçası…

Toplumda Saygı

Polonya’da ise bu kargaşa yerine sakinlik, saygı ve düzen görürsünüz. Böyle bir karmaşayı Polonya ve diğer Avrupa Ülkeleri’nde görmeniz mümkün değildir. Hangi toplu taşıma aracına binerseniz binin, binmek isteyen kişiler, önce inenleri bekler ve binerken de sırayla binerler. Kimse, kimsenin hakkını yemez. Toplu taşıma araçlarında yüksek sesle konuşmak, yüksek seste müzik dinlemek gibi toplum düzenini bozan rahatsız edeci davranışları pek göremezsiniz. Bu davranış içinde olanlar da diğer insanlar tarafından uyarılır ve o davranışı yapan kişi özür diler. Bu bilince ulaşmış toplumlar, her daim yükselirler ki; Polonya da gelişmiş ülkeler listesine ismini yazdırmayı başarmıştır.

Bir zamanlar Türkiye…

Benim küçüklüğümdeki ülkem de böyleydi. Herkes, birbirine nezaket gösterirdi ve bir saygı ortamı vardı. Bir insan yardıma ihtiyacı olan insana yardım ettiğinde, insanlar bundan çıkar sağlamazdı. Tartışmaların bile bir edebi ve adabı vardı. Bizim bu hoşgörümüzü, millet olarak yeniden kazanıp gelecek nesillere de örnek olmamız gerekmektedir. Tabi, bu da yine eğitimle mümkündür.

Mustafa Kemal Atatürk’ün diğer sözleri gibi, “Eğitimdir ki; bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder.” sözünü de kendimize kılavuz olarak benimseyip geleceğimize yön vermemiz gerekmektedir. Böyle bir ileri görüşlülüğe sahip Liderimiz varken, O’nun bu sözlerini yabana atmamalıyız. Gelecek günlerimizin daha aydınlık ve barış içinde olması, ancak eğitimle mümkündür ki; Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan Türk milleti olarak, bunu fazlasıyla hak ediyoruz.

Sevgiler,

Pınar Kaya