Rheinstein Kalesi
Merhaba, “Almanya” denince akla ilk olarak muhteşem doğası ve göz alıcı tarihî yapıları akla gelir. Almanya, doğası haricinde tarihî dokusu ve romantik kaleleriyle de gönlümüzü fetheden bir ülke. Bu ayki yazımda bu kalelerden biri olan, 700 yılı aşkın süredir Ren Nehri (Rhine River) kıyısında asırlara meydan okuyan Rheinstein Kalesi’ni sizlere anlatmak istiyorum.
Rheinstein Kalesi Konumu
Bu kalenin tarihi kadar konumu da çok önemli. O yüzden size tarihini anlatmadan önce konumundan bahsetmek istiyorum. Rheinland-Pfalz Eyaleti’nde küçük bir yerleşim yeri olan Trechtingshausen, Ren Nehri kıyısında bulunmaktadır. Trechtingshausen’ın da yer aldığı bu bölge Ren Nehri kıyısı boyunca dağlık ve tepelik arazilerden oluşmaktadır. Rheinstein Kalesi de bu tepelerden birine inşa edildiği için kaleye dik yamaçtan yürüyerek erişim sağlanıyor. Tabii yolun sonunda da muhteşem bir Ren Nehri manzarası sizleri bekliyor. Aşağıda Rheinstein Kalesi’nden Ren Nehri’ne doğru çektiğim fotoğrafı görebilirsiniz.
Tepeye inşa edilen bu romantik kaleden yukarıda da fotoğrafını gördüğünüz bu manzaraya bakınca, bana aynı zamanda İstanbul Boğazı’nı ve Rumeli Hisarı’nı hatırlattı. “İstanbul Boğazı ne alaka?” diyebilirsiniz. Yeri gelmişken Ren Nehri hakkında da hemen kısaca bilgi vereyim: 1324 km uzunluğa sahip Ren Nehri; ekonomik, ticari ilişkiler açısından günümüzde de önemini korumakla birlikte tarih boyunca askeri hareketler açısından da önemli rol oynamıştır. Ren Nehrinin aktığı ülkeler; İsviçre, Avusturya, Almanya ve Hollanda’dır ve Hollanda’dan Kuzey Denizi’ne dökülmektedir. Lihtenştayn ve Fransa’da ise sınır nehridir. Fotoğrafta da göründüğü gibi günümüzde nehir ticareti, hala devam etmektedir.
Ren Nehri hakkında bu kısa bilgiden sonra kalemize geri dönebiliriz. Rheinstein Kalesi de Ren Nehri kenarına inşa edildiği için konumu gereği önem arz eder. Bu romantik kalenin bulunduğu eyalet olan Rheinland-Pfalz Eyaleti, Almanya’nın en meşhur şaraplarının üretildiği bir bölge aynı zamanda. Dolayısıyla bu bölgede nereye kafanızı çevirseniz üzüm bağlarını görmeniz mümkün. Rheinstein Kalesi’nin de etrafında ve nehrin diğer yakasında çok fazla üzüm bağları var. Fotoğrafa bir kez daha bakarsanız eğer nehrin diğer yakasındaki açık yeşil alanların üzüm bağı olduğunu görebilirsiniz.
Rheinstein Kalesi Tarihi
Rheinstein Kalesi’nin bir diğer orijinal ismi, Fautsburg’tur. Bu muhteşem kalenin geçmişine doğru yolculuk yaptığımızda 732 yıl önceye, 1290 yılına gitmemiz gerekiyor. 1290 – 95 yılları arasında Eppstein Başpiskoposu ve Seçmen II. Gerhard yönetiminde başpiskoposluğun bir muhafız kalesi olarak inşa edilmeye başlanmıştır. Kale çok sık el değiştirmiş. Başpiskopos Johann, kalenin 1406’da başpiskopos tarafından ömür boyu imzalandığı Johann von Selheim’a, çiftçilikten elde edilen gelirle kalenin korunmasını sağlamak için Fautsburg’un yukarısındaki ormanı temizlemesine izin verir. Ayrıca Ren Nehri donduğunda Lorch ve Bingen arasındaki her iki kıyıdaki buzu kırması beklenir.
1459 ile 1528 yılları arasında kale Mainz başpiskoposluğu tarafından defalarca dini ve laik devlet adamlarına bir derebeylik olarak verildi. 1572’de katedral sorumlusu ve mabeyinci Anton von Wiltberg’e kalenin devrinden sonra 1618’de başlayıp 1648’de sona eren 30 Yıl Savaşları’nda Rheinstein Kalesi hasar görür. 1779’da gerçekleştirilen Viyana Kongresi ile Rheinland-Pfalz Eyaleti, Prusya’ya verilir. 1816’da ise Prusyalı bir mimar olan Karl Friedrich Schinkel, bu kalenin kalan kalıntılarından yeniden inşa edilmesi bir plan çizer.
1822’de Baron von Eyß, kale kalıntılarını hükümet danışmanı Johann Jacob Baron von Coll’a satar. 1823’te de Prusya Prensi Friedrich Wilhelm Ludwig, Kral III. Friedrich Wilhelm’in yeğeni ve Kraliçe Luise, 1823’te kaleyi meclis üyesi Baron Coll’dan satın alırlar. 1829’da da Prusya Prensi Frederick kalenin ismini Fautsburg yerine Rheinstein Kalesi olarak değiştirmiştir. 1975’e kadar da daha önceden olduğu gibi kale el değiştirmeye devam eder. 1975’te opera sanatçısı Hermann Hecher tarafından Rheinstein Kalesi satın alınmıştır ve kale için bir vakıf kurulmuştur. Kalenin onarımı ve iyileştirme çalışmaları için de Rheinland-Pfalz Eyaleti finansal destek vermiştir. Oğlu Markus Hecher, babasından kalenin yönetimini devralmıştır. Kendi yönetimi döneminde Alman Federal Hükümeti’nin desteği ile de en kapsamlı yenileme çalışması gerçekleştirilmiştir. Şuan ailesiyle birlikte bu kalede yaşamaya Markus Hecher, 2024 yılında kaleyi oğlu Marco Hecher’e devredecektir.
Rheinstein Kalesi Yapısı
13. yüzyıldan kalma bu taş ve tuğladan yapılma kale, net tanımlanabilen bir mimari forma sahip. Batı Roma mimarisi ile Bizans mimarisinin karışımı olan Romanesk üslup ile inşa edilen bu kalede kalın ve yüksek duvarlar kullanılmıştır. Küçük, dar ve az sayıda pencereleri bulunmaktadır. Kalenin ana kapısına yamacı tırmandıktan sonra ulaştığınızda yapının büyüklüğü ve ihtişamı ile bütünleşen Ren Nehri manzarası, nefes kesici. Rheinstein Kalesi‘nin ana kapısından girip soldaki küçük dükkândan yapıyı dolaşmak için biletlerimizi aldıktan sonra turumuz başlıyor. Kalenin içindeki bahçeyi, kulesini, terasını önce dolaştıktan sonra yapının içine giriyoruz.
Bu an, benim için geçmişe ışınlanmak gibi. “Zaman Yolculuğu” denen şey ve zamanda geriye gitmek, bana göre tam da bu. Bir tarihî yapının içinde olmak demek, geçmişe yolculuk yapmak ve zamanında orada yaşayan insanlarla bağ kurmak demektir. Kalenin kapısından girince bir hol karşılıyor bizi ve bu giriş bizi doğrudan kalenin mutfağına götürüyor. Mutfağı gördükten sonra kalenin kulelerine, çeşme terasına, şövalye salonuna, yemek odasına, müzik odasına, üst katlardaki prens ve prenses odalarına, kule odasına ve daha birçok odaya doğru yolculuğumuz başlıyor. Her bir odanın detayı ve dekorasyonu, ayrı güzel. Geçmişte nice insanın bir araya geldiği yemek odasında mesela yemek masasının etrafındaki insanları hayal edebiliyorsunuz. Hepsi zamanda donmuş gibi… Yüksek kirişli tavan, vitray camlar, göz alıcı tavan süslemeleri, eski tablolar, eski kitaplar, şamdanlar… Hepsi, bir masal gibi. 700 yıldan fazla süredir ayakta kalan bu kale ve bunun gibi daha niceleri, neler görmüş ve kimleri misafir etmiş bünyesinde kim bilir… Kalenin içindeki o dönemden kalan eşyaların arasında dolaşırken hissettiğim o tarifsiz duyguyu kelimelere dökmem mümkün değil. Yine tarihî yapılardan birinin içinde – Rheinstein Kalesi’nde – vakit geçirmek, geçmişe gittiğim bir andı benim için.
Fotoğraflar
Aşağıda kalede çektiğim diğer fotoğrafları görebilirsiniz.
Sonuç
İster istemez, aklıma bizim ülkemizdeki tarihi yapıların akıbeti geliyor. Toplumumuzun diline pelesenk olmuştur, “Vatanımı seviyorum.” demek. Oysaki bu söz, o kadar laf olsun diye söylenen bir söz ki… Gerçekten vatanı seven bir toplum olsaydık eğer sokaklarımız, çöplük içinde yüzmezdi; her işimiz, “-Mış gibi” olmazdı; topraklarımız içinde bulunan tarihi yapıları gözümüz gibi korur ve sözde “restorasyon” adı altında mahvetmezdik. Hatta son çıkan kararnameye göre “Tarihi yapıların yenilenmesinde ustalaşma şartı aranmayacak.” ibaresi ile artık belgesiz kişiler de tarihi yapıların yenilenmesinde çalışabilecek ki; umarım bu yanlıştan kısa sürede dönülür. Çünkü hepimiz, bundan önceki yenileme facialarını az çok biliyoruz. Tarihi yapıların onarım ve bakım çalışmaları, ustalık gerektirdiği halde böyle ziyan edildi ise ustalık gerektirmeden neler olur acaba… Açıkçası hayal etmek bile istemiyorum. Avrupa’nın hemen hemen her yerinde ve Almanya’da tarihi yapıların aslına uygun olarak yeniden inşa ediliyor olması, eski bir yol taşının bile yüzyıllardır aynı yerde kalması için yenileme yapmamaları benim geçmişle aramdaki bağın kopmamasını sağlıyor. Tarihi yapılarını koruyarak da bize vatan sevgisinin bir örneğini gösteriyorlar aslında…
Yeni bir yazımda yeniden buluşuncaya kadar sağlıkla ve huzurla kalın…
Sevgiler,
Pınar Kaya