POLONYA’DAN DEMOKRASİ DERSİ
29 Ekim; özgürlüğümüzün ve tam bağımsızlığımızın ilan edildiği, ülkemizin doğum günüydü. Öncelikle geçmiş Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun! Ülkemiz’den binlerce kilometre uzakta olsak da gururla bu muhteşem bayramımızı kutladık.
Her sene Cumhuriyetimiz’i gururla ve mutlulukla kutluyoruz; fakat “Cumhuriyet” kelimesinden ne anlıyoruz; yani bu kelimenin bize yüklediği sorumlulukları hayatımızda ne kadar uyguluyoruz, Cumhuriyet’i gerçek anlamda yaşıyor muyuz veya bu kelimeyi birey olarak ne kadar içselleştirdik?
Cumhuriyet’i yeterince anlayabildik mi?
Cumhuriyet demek, halkın egemenliğine dayanan bir yönetim şeklidir. Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Cumhuriyet, demokratik iradenin tam ve mükemmel ifadesidir. Bu rejim, halkın gelişimini ve yükselişini sağlayan, onlardan esirlik, soysuzluk, dalkavukluk hislerini uzaklaştıran bir yoldur.” Ulu Önderimiz’in konuşmalarına dikkat edecek olursak; genellikle halkın egemenliğini, demokrasiyi, hürriyeti, eşitliği vurgulamış ve bu değerleri her zaman ön plana çıkarmıştır. Cumhuriyet aynı zamanda üretim demektir, gelişmişlik demektir, adalet demektir, sanat demektir, saygı demektir, bilim demektir.
Dünya geneline baktığımızda sadece 48 tane ülkede Parlamenter Cumhuriyet rejiminin uygulandığını görmekteyiz; fakat bu ülkeler arasında gerek jeopolitik konumunun önemiyle, gerek birçok medeniyetlere ev sahipliği yapmış olmasıyla, gerekse de uğruna onca can feda edilmiş ve bayrağı kanla sulanmış olmasıyla tek ülke, Türkiye’dir. Cumhuriyet rejimi ile yönetilen en başta kendi ülkemiz olmak üzere Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Macaristan, Makedonya, Sırbistan, İzlanda, Malta, Almanya, Avusturya, İtalya, Slovakya, Polonya aklıma en başta gelen ülkeler arasındadır.
Keşke örnek bir ülke olabilseydik…
Türkiye Cumhuriyeti’nin birçok ülkeye örnek olmasını ve parmakla gösterilmesini çok isterdim. Öte yandan yukarıda ismini saydığım ülkelere baktığımda eşitlik, bilime önem verme, sanat, gelişim, demokrasi açısından Türkiye’den daha önde olduklarını ve Cumhuriyet’in önemini bizden daha da iyi anladıklarını görüyorum. Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ki; Türk milletine bahşedilmiş bir önderimiz varken, onun ilkelerini tam anlamıyla kavrayamadığımızı görüyorum.
Bunu yaşadığımız şu örnek ile açıklamak isterim :
21 Ekim 2018, Pazar günü Polonya genelinde yerel seçimler vardı. Öncesinde her binanın posta kutusuna seçimin olacağı tarihi ilan eden bildiri bırakıldı. Ben, Türkiye’de alışık olduğumuz üzere her yere parti bayrakları asılacak, konvoylar eşliğinde sokak sokak dolaşıp korna çalınacak, parti arabaları yüksek sesle parti müziklerini çalacak, insanlar mitinglerde çığlık çığlığa deşarj olacaklar diye beklediğimi söyleyebilirim. Dedim, şenlik var… 🙂 Türkiye’de kulağımıza aşina olan parti şarkılarının Lehçe versiyonlarını sabah akşam bize dinletecekler sandım. 🙂
Seçim adeti olduğu üzere insanların dikkatini çekeceği yerlere belediye başkan adaylarının posterleri asıldı ve seçime kadar belirlenen yerlerde bu adaylar konuşmalarını yaptılar. “Konuşma” diyorum bakın, miting değil. Belediye başkan adayları küçücük meydanda, etrafında delegeleriyle mikrofonu almış, TV kanallarından birisinin kameramanı bu konuşmayı çekiyor, göğüslerinde başkan adaylarının fotoğrafı var, etraflarına dinlemek için toplanan kişi sayısı belki on beş, belki yirmi ve hepsi bu… Seçim propagandası boyunca ne korna, ne miting, ne belediye otobüsleriyle miting alanına taşınan insanlar, ne parti bayrakları, ne de parti için birbiriyle kavga eden insanlar gördük. Bunca sessiz, şatafatsız ve gösterişsiz geçen seçim propagandasından sonra 21 Ekim, Pazar günü de yine sessiz sedasız bir şekilde Polonya halkı oylarını kullandı ve olay bitti.
Sonuç
Bana göre olması gereken şey, zaten budur; sadece Polonya’da değil, gelişmiş ülkelerin hepsinde bu geçerlidir. Aynı zamanda halkın seçime katılım oranı da düşüktür ve halk, sandığa fazla rağbet etmez. Çünkü; demokrasiyi gerçek anlamda özümsemiş birçok ülkede olduğu gibi Polonya’da da hangi kişi seçilirse seçilsin, o ülkenin oturmuş kanunlarını bozup kendine ve çevresine çıkar sağlamayacağını halk çok iyi bilmektedir. Devletin makamında halkın üstünlüğünü, halkın sayesinde o makamda olduğunu bilen, halka hizmet için orada olduğunu bilen devlet adamları bulunmaktadır ve seçmene hiçbir şekilde oy için ikram adı altında rüşvet dağıtılmamaktadır. Bence Cumhuriyet tanımında Atatürk’ün önemle vurguladığı halkın egemenliği, demokrasi ve eşitlik, işte budur!
Yazan: Pınar Kaya