Köln
Aralık 2015’te yılbaşını yurt dışında kutlamak için Avrupa’ya turist olarak gelmiştik. O zaman, ilk ayak bastığımız şehir, Almanya’nın Köln şehriydi. Bu yüzden bizim Köln ile bir gönül bağımız var. O zaman dolaşırken nereden bilebilirdik ki; iki sene sonra, 2017 yılında Polonya’ya gidip de orada iki yıl yaşayacağımızı ve iki yıl sonra Almanya’dan iş teklifi alıp da Almanya’ya taşınacağımızı… Aradan geçen zamandan sonra, Haziran ayının başında Köln’e iş vesilesiyle yedi günlük bir ziyaret gerçekleştirdik. Bu ziyaretimiz sırasında bu şehri yeniden dolaşma ve keşfetme fırsatım oldu. Dolayısıyla bu seyahat, bu ayki yazımın da şekillenmesine vesile oldu. Sizlere Köln’ü anlatmak ve Köln sokaklarında yolculuğa çıkarmak istiyorum.
Köln’ü Tanıyalım
“Köln” ismi, Latince’de “koloni” anlamına gelen “Colonia” dan gelmektedir. Bu ismin verilme nedeni ise Roma İmparatoru Claudius, şehri saldırılardan korumak için M.Ö. 50 yılında koloni kurmasından kaynaklanır. 2.000 yıllık geçmişe sahip olan Köln, Almanya’nın batısında, Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde bulunuyor. Bu eyaletin en büyük şehridir ve 1.233 km uzunluğundaki Ren Nehri, bu kozmopolit şehrin ortasından geçmektedir. Bulunduğu eyaletin kültür, bilim, sanat ve ticaret merkezidir.
Orta Çağ’da ise Avrupa’nın en önemli ve en büyük şehirlerinden biriydi. Çünkü Roma, İstanbul ve Kudüs’ten sonra Köln de Hristiyanların kutsal şehri olarak kabul edilmiştir. Başpiskopos ve Prens-Seçmen koltuğu olmuştur. Şimdi olduğu gibi geçmişte de zengin bir şehirdi. Bu zenginliğinin en önemli sembolü de eski şehrin ortasında yükselen iki kuleli Köln Katedrali’dir. Orta Çağ’da bir şehirde katedralin olması demek, o şehrin zengin olması anlamına gelirdi. Köln Katedrali, Avrupa’daki en büyük katedrallerden birisidir. 1248’de inşasına başlanan Köln Katedrali’nin yapımı 632 yıl sürmüştür. Devasa büyüklükte, 157 metre yüksekliğindedir. 4 nefli ve transeptli* yapıya sahip, Gotik tarzda inşa edilmiş bir katedraldir. Bu katedral haricinde şehirde çok sayıda bazilika da bulunmaktadır. Kültürel ve tarihi zenginliği, şehri çekici kılmaktadır.
Köln’e Nasıl Gidilir?
Almanya’nın ulaşım ağı çok kuvvetli. Dolayısıyla ülkenin her şehrine trenle rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Frankfurt Garı’ndan (Frankfurt Hauptbahnhof) trenle kısa sürede Köln’e ulaşmak mümkün. İster, “ICE” isimli yüksek hızlı tren ile kısa sürede ulaşabilirsiniz. İster, “Regional Express (RE)” isimli bölgesel tren ile biraz daha uzun sürede ulaşabilirsiniz. Her iki koşulda da rahat bir seyahat gerçekleştirilebilir.
Ayrıca belirtmek isterim ki; Almanya 1 Haziran 2022’den itibaren bilet fiyatlarında indirim yapmıştır. Tüm ülkede geçerli olmak şartıyla toplu taşıma biletlerinin aylık fiyatlarını 9 Euro’ya indirdi. 3 ay boyunca aylık 9 Euro vererek Almanya’nın bir ucundan bir ucuna seyahat etmek mümkün. Bu 9 Euro’luk aylık bilet ile sadece “ICE” adlı yüksek hızlı treni kullanmak mümkün değil.
Köln’de Gezilecek Yerler
Yukarıda da belirttiğim gibi Köln’ün en önemli tarihi yapısının Köln Katedrali olduğunu ve çok sayıda bazilika olduğunu belirtmiştim. Bunlar haricinde çok sayıda müze de bulunmakta. Bu müzeleri ziyaret ederek şehrin geçmişine yolculuk yapmam mümkündür. Şehrin yüzölçümü Frankfurt’tan daha büyüktür. Bu nedenle müzeler de şehrin muhtelif yerlerine dağılmıştır. Bunlar haricinde geçmişten gelen çok fazla tarihî bina ile şehir göz dolduruyor. Şimdi, sizinle şehirde biraz dolaşalım:
Köln Tren Garı’ndan çıktığınız anda, eski şehre adım atıyorsunuz ve sizi Köln Katedrali karşılıyor. Heybetli görünümüyle insanı kendine hayran bırakıyor. Gotik katedrallerin göklere uzanan devasa boyutları ve yerçekimini ortadan kaldıran görüntüsü vardır. İnsanlar, içinde kendilerini küçücük hissederler. Bu özellikleri ruhaniliği simgelemekte ve ruhun maddesizliğine vurgu yapmaktadır. Alman sanat tarihçisi Wilhelm Worringer’in şu sözleri bu gibi Gotik yapıları çok güzel anlatır:
“Bir Gotik katedrale baktığımızda sadece yerçekimi yasalarını adeta elemine eden dikey bir hareket görürüz; yalnızca taşın aşağıya doğru doğal ağırlığına karşıt, yukarıya doğru olan enerjileri görürüz. Bize sabit maddesel varoluş izlenimini sağlayacak ne duvar vardır ne de kütle, sadece maddeselliğin zar zor bilincinde olabileceğimiz binlerce enerji bizle konuşur, onlar kontrolsüz dikey hareketi veren maddesizlik ifadesinin araçlarıdır.”
İlgi duyduğum bir alan olan sanat tarihi alanında Ocak 2022’den beri eğitim almaktayım. Bununla birlikte yaptığım okumalar sayesinde Wilhelm Worringer’in bu sözleri aklıma yer etmiştir. Bu sözler ile Köln Katedrali, bir başka görünüme büründü gözümde. İçinde uzun uzun zaman geçirmek, atmosferini solumak, mozaiklerini ve vitraylarını incelemek, mimari yapısını incelemek ayrı bir zevkti benim için. 7.000 metrekarelik alanı kaplayan bu katedralin 157 metre yüksekliğindeki kulesine tırmanmak ve müzesini ziyaret etmek de mümkün. Sadece kuleye tırmanmak için ödenmesi gereken ücret, 6 Euro’dur. Kule ile birlikte müzeyi de ziyaret etmek için 8 Euro ödemeniz gerekiyor.
Güney cephesindeki kuleye çıkmak için 533 basamak tırmanmanız gerekiyor ve asansör olmadığını da belirtmek isterim. Kulenin tepesinde ise eşsiz bir manzara mevcut. Ren Nehri ve muhteşem Köln manzarası, ayaklarınızın altında uzanıyor. Yazının en başında yer alan ve kuleden çektiğim bu fotoğraftan bahsettiğim manzarayı görebilirsiniz. Kuleyi dolaşırken çanların bulunduğu alan da ziyaretçilere açık durumda. Bu kuledeki çan, 24 ton ağırlığında ve ismi de “St. Peters Bell” olarak geçmektedir. 24 ton ağırlığındaki bu çan, dünyanın en büyük serbestçe salınan çanı olarak kayda geçmiştir. Bu çan haricinde 8 farklı çan daha bulunmaktadır. Nefes kesen panoramik manzaradan sonra çanların bulunduğu bu alanda vakit geçirirken geçmiş zamanın o kokusu burnunuza çarpıyor.
*
Büyükçe bir alanı kaplayan Köln’ün eski şehri, Altsatd-Nord (Eski Şehir Kuzey) ve Altstad-Süd (Eski Şehir Güney) olarak ikiye ayrılıyor. Şehrin her bir köşesi, çok güzel hazineler barındırmakta. Güney kısmı, Severin’a kadar uzanıyor. Ren Nehri kıyısında rengârenk eski evleri, çeşmesi ve açık hava kafeleriyle küçük meydan var. Bu meydanın adı, Fischmarkt’tır. Fischmarkt’ın hemen yanında Romanesk bir kilise dikkat çekiyor. Büyük St. Martin Kilisesi (Great St. Martin Church) olarak geçmektedir. Bu kilise, Roma tapınağı kalıntılarının üzerine inşa edilmiştir.
Belediye Meydanı’nda Rönesans sundurması ve Gotik tarzdaki kulesiyle dikkat çeken tarihi bir bina var. Bu bina, Almanya’nın en eski belediye binasıdır. Kış mevsiminin en güzel dönemi olan Noel zamanında ise Noel Pazarı, Heumarkt’ta açılıyor. Bu meydan bulunan anıtı da inceliyoruz. Buradan Severin’e doğru ara sokaklardan Severin’e doğru yürümek mümkün. Severin’de St. Severin Bazilikası, Severinstorburg adlı 12. Yy’dan kalma şehir kapısı, görülmeye değer yerlerden.
*
Kuzey kısmında ise 10. Yy’dan kalma Romanesk tarzda inşa edilmiş Katolik bir kilise olan Aziz Andrew Dominik Kilisesi (Dominican Church of St. Andrew), Aziz Ursula Bazilikası (Basilica of St. Ursula), yine Orta Çağ’dan kalma kuleli şehir kapısı olan Eigelstein-Torburg adlı kapı da sizi zamanda geriye götüren yerlerden. Ayrıca buraya yakın olan ve Ren Nehri kıyısının muhteşem manzarasına tanıklık eden bir bazilika daha var. Bu bazilika da Aziz Cunibert Bazilikası (Basilica of St. Cunibert) isimli geçmişe açılan başka bir kapı. Köln’de bu saydıklarım haricinde çok daha fazla yer var. İnsan, böyle zamanlarda hepsini aynı anda dolaşmak için kanatları olsun istiyor. 🙂 Kanatlarım olmadığı için vaktim anca bu kadarına yetti. Ayrıca dolaşırken dinlenip bir şey yiyip içebileceğimiz çok güzel, eski tarzda döşenmiş, klasik kafeler mevcut.
Köln’de Ziyaret Edilecek Müzeler
Köln’de çok sayıda müze var. Köln Katedrali’nin hemen yanında yer alan Ludwig Müzesi (Museum Ludwig), Picasso’nun birçok başyapıtı da dâhil olmak üzere 20. yüzyıl sanatını sergilemektedir. Picasso ve daha birçok sanatçının resimlerini görmek mümkün. Bu resimler arasında kaybolduktan sonra müzenin kafe ve restoranında kaliteli lezzetlerin tadına bakabilirsiniz. Ludwig Müzesi gibi Roma-Germen Müzesi (Roman-Germanic Museum) de hemen katedralin yan kısmında bulunmaktadır. Roma dönemine ait antik eserlere ve mozaiklere ev sahipliği yapan bu müze, tadilatta. Bu yüzden ziyaret etme şansım olamadı.
Schnütgen Müzesi (Schnütgen Museum), adının Johann Wilhelm Alexander Schnütgen’den almaktadır. Schnütgen; Katolik ilahiyatçı, rahip ve önemli sanat koleksiyoncusudur. Yıllarca topladığı Orta Çağ dini sanatı ve heykellerinden oluşan koleksiyonu bu müzede sergilenmektedir. Mayıs 2022’de Frankfurt’ta bulunan İkon Müzesi’ni ziyaret etmiştim. Frankfurt’taki bu müzeyle ilgili olarak “İkon Müzesi” isimli yazı yazmıştım. Schnütgen Müzesi, Frankfurt’taki müzeden çok daha büyük bir müze ve içinde çok etkileyici ikonlar bulunmakta. İkonların sergilendiği bu müzenin bir kısmı, Romanesk mimariye sahip bir kilisede yer alıyor. Bu da müzenin atmosferini eşsiz kılıyor ve kesinlikle ziyarete değer bir müze.
Yukarıdaki bu müzeler haricinde Köln Uygulamalı Sanatlar Müzesi (Museum of Applied Art Cologne), Orta Çağ’dan günümüze kadar ulaşan el sanatlarını barındırır. Bunun yanı sıra modern tasarım sergilerinin yer aldığı müzedir. Wallraf-Richartz Müzesi (Wallraf-Richartz Museum) de Gotik, Rönesans ve Empresyonist koleksiyonlara ev sahipliği yapmaktadır. Aynı zamanda bu müze, şehrin en eski müzesidir. Bu müzeyi vaktim kalmadığı için ziyaret edemedim ve içimde ukde kalan bir yer. Şehrin kuzey tarafında yer alan Şarap Müzesi ve Çikolata Müzesi, bir sonraki gidişimde dolaşacağım müzelerdir. Bir sonraki ziyaretim için görmem gereken epey bir yer var yine. 🙂
*
Frankfurt şehrinin siluetini gökdelenler oluşturmaktadır. Köln‘ün tarihî şehir merkezinde ise modern binalar, dikey olarak çok fazla yükselmiyor. Bununla birlikte Köln Katedrali’nin gölgede kalmasına izin verilmemiş. Tarihi zenginliği ile gezmesi zevkli bir şehir. Zaman yetmediği için dolaşamadığım ve göremediğim yerleri bir sonraki gidişimde tamamlayacağım. Bir sonraki yazımda buluşuncaya dek sevgiyle ve sağlıcakla kalın.
Pınar Kaya
* Transept: Romanesk ve Gotik Hristiyan kilisesi mimari gelenekleri içinde haç biçiminde bir binada nefe çapraz olarak yerleştirilmiş bir alandır.