Heidelberg
Yeni bir yıldan herkese merhaba,
Yeni yılın ilk yazısında size Almanya’nın Heidelberg şehrini anlatmak istiyorum.
Bir gün, perilerin canları sıkılmış ve demişler ki; “İçinden nehir de geçen iki dağ arasına periler diyarı gibi peri masalından bir şehir inşa edelim.” Heidelberg, tam da böyle bir şehir işte. Almanya’nın Baden-Württemberg Eyaleti’ndeki Neckar Nehri kıyısında konuşlanmış Heidelberg, Orta Çağ’dan kalma mimarisiyle ziyaret edenleri büyüleyen bir şehir. Tarihi binaları, kiliseleri, manastırları, doğasıyla insanı geçmişe doğru yolculuğa çıkaran ve ziyaretçilerin favori rotalarından biri olan Heidelberg şehri, yılda yaklaşık 13.9 milyon ziyaretçiyi ağırlaması tesadüf mü dersiniz?
Heidelberg Üniversitesi
Bu peri masalı şehrine dair ilk olarak üniversitesine değinmek istiyorum. Bu şehir Almanya’nın en eski üniversitesine ev sahipliği yapmaktadır. Biz, bu üniversiteyi “Heidelberg Üniversitesi” olarak biliriz. Oysaki resmi ve tam ismi, Heidelberg Ruprecht Karl Üniversitesi’dir. Bu üniversite 14. Yy’da, 1386 yılında kurulmuştur. “Eski” olduğuna bakmayın; hem dünyanın en saygın üniversiteleri arasında yer almaktadır, hem de Almanya’nın en prestijli üniversitelerinden biridir. Burası, bilimsel araştırmaların merkezi haline gelmiş bir üniversite olarak nam salmıştır. Dolayısıyla ilgili alanda birçok bilim insanı yetişmiştir. 1901’den bu yana da bu üniversitede yetişen bilim insanları birçok kez kimya, fizik, tıp alanında Nobel Ödülü kazanmıştır.
Almanya, Heidelberg Üniversitesi’ni 1386 yılında kurduktan sonra bir üniversite daha açıyor. İki yıl aradan sonra, 1388 yılında da Köln Üniversitesi kuruluyor. On dördüncü yüzyılı daha bitirmeden, o dönemde iki tane üniversite kurmuşlar. Bizim topraklarımızda ise üniversite kurulması 1400’lü yıllara, yani on beşinci yüzyıla tekabül ediyor. 1453 yılında İstanbul’un fethedilmesinden sonra ilk üniversitenin temeli atılmış. Osmanlı zamanında şimdiki adı “İstanbul Üniversitesi” olan ilk üniversitemiz, 1453 yılında kurulmuştur. Almanya, altmış yedi yıl önümüze geçmiş bu konuda. Köklü üniversitelerimizin günümüzde itibarsızlaştırılması ve dünya çapında sıralamaya girememesi, insana saç baş yolduracak cinsten. Üzülüyor insan, hayıflanıyor ister istemez.
Heidelberg Kalesi
Bu masalsı şehrin en ünlü ve en önemli simgesi, bildiğiniz üzere kalesidir. Königstuhl tepelerinden ve yemyeşil ormanın içinden yükselen bu ihtişamlı kale, şehre tepeden bakıyor. Heybetli görüntüsüyle şehre romantiklik katan en önemli unsurlardan. Heidelberg Kalesi, Roma İmparatorluğu döneminden kalma ve tarihi de on ikinci yüzyıla dayanan bir kale. Günümüzde önemli bir Rönesans kalıntısıdır. Dokuz yüz yıllık bir geçmişe sahip bu kale, tarihe ışık tutuyor. Kaleye isterseniz yürüyerek, isterseniz de tarihi füniküleri kullanarak da ulaşabilirsiniz. Biz, tarihe doğru yolculuk yaparken kaleye çıkarken füniküleri kullandık.
Kale, adeta zamanın durduğu yer ve inanılmaz bir manzarası var. Neckar Nehri, tüm şehir ve ötesi, ayaklarınızın altında uzanıyor. Kaleden şehir manzarasını çektiğim fotoğrafı aşağıda görebilirsiniz.
Heidelberg şehri, ikinci Dünya Savaşı’ndan dolayı yıkım görmeyen nadir şehirlerden biri olmasına rağmen Heidelberg Kalesi tarihinde birçok kez yıkım görüp yeniden yapılanmış. Kule kapısından girip avluya ulaştığınızda dört bir yandan yükselen kalenin duvarları insanda apayrı hisler uyandırıyor.
Ne insanlar yaşamış orada sevinçleriyle ve hüzünleriyle, ne olaylara şahit olmuş barış içinde ve vahşet içinde… Duvarların her bir zerresi geçmişteki insanların yankılanan seslerini tutuyor içinde, yorulmuş, yorgun; ama bir o kadar da zamana meydan okuyup dik duran görkemli bir çınar gibi kök salmış Königstuhl Tepesi’ne. Başka hiçbir yere bu kadar yakışmazmış bu kale, başka hiçbir yerde böylesine harika bir atmosfer yaratmazmış. Periler, bilmiş işini ve sihirli dokunuşlarıyla inşa etmişler kaleyi.
Heidelberg – Alman Eczacılık Müzesi
Heidelberg Kalesi’nin içinde önemli bir müze var ki; o da Alman Eczacılık Müzesi (Deutsches Apotheken Museum). Bu müze ise insanı on yedinci ve on dokuzuncu yüzyıla götürüyor. On yedinci yüzyıldan, on dokuzuncu yüzyıldan kalma tarihi eczanelerin iç mekânları da sergilenmektedir. O kadar çok şey var ki; gezerken insanın başı dönüyor bu müzede. O dönemin şifacıları / hekimleri / kimyagerleri birçok bitki türünü, hayvan ve elementleri inceleyip analiz etmişler. Birçok bitki türünü, elementleri, fosilleri ve analiz ederken kullandıkları teçhizatı müzede görüyorsunuz. Antik çağlardan günümüze kadar uzanan büyüleyici bilgiler ile dolaşıyorsunuz müzeyi. Kesinlikle görülmeye, zaman geçirmeye ve gezilmeye değer bir müze.
Heidelberg – Filozof Yolu
Heidelberg Kalesi’nin bulunduğu Königstuhl’un tam karşısında yer alan Filozof Yolu (Philosophenweg)’ndan da bahsetmeden geçmek olmaz. Filozof Yolu, iki kilometre uzunluğunda bir mesafedir. Çok dik ve zorlayıcı bir yokuşa sahip. Heidelberg’in Neuheim bölgesinden başlar ve Heiligenberg’e kadar uzanır. Bu yolun ilk zorlu yokuşu üzerinde Heidelberg Üniversite’sinin Fizik Fakültesi’ne ait binaları bulunmaktadır. Dik yokuştan sonra yol düzleşiyor ve Felsefe Bahçesi’ne ulaşıyor. İşte, buradan o inanılmaz manzaraya tanıklık ediyorsunuz. Aynı kaleden olduğu gibi dağların, dağların eteklerinden yükselen şehrin, Neckar Nehri’nin ve Ren Ovası’na kadar uzanan nefes kesici manzaranın keyfini çıkarıyorsunuz. Heidelberg’e gelindiğinde görülmeye değer bir andır bu.
Heidelberg – Kutsal Ruh Kilisesi
Heidelberg şehrinin bir diğer önemli simgesi ise şehrin meydanındaki Kutsal Ruh Kilisesi (Heiliggeistkirche)’dir. Eski kiliselerin apsisi, yani sunağın olduğu yer, Doğu yönüne doğru bakar. Bunun nedeni Hz. İsa’nın doğduğu yerde bir kilise inşa edilmiştir ve bu kilise de Doğu’da bulunmaktadır. Kiliselere düzenleme gelmeden önce inşa edilen kiliselerin hepsinin sunak kısmı da Doğu tarafındadır o nedenle. Heidelberg’teki bu kilisenin apsisi de Doğu’ya doğru bakmakta ve şehrin eski kentin ortasında (Marktplatz’ta) yükselmektedir. Üç nefli yapıya sahip bu kilise, 1398 ile 1515 yılları arasında inşa edilmiş. Dolayısıyla hem geç Romanesk, hem Gotik, hem de Barok mimarisine ait unsurları görmek mümkün. İç kısmı tamamen nervürlü basit bir tonozla örtülmüştür. Kilisenin çevresinde çok sayıda kafeler var. Yazın eminim daha bir güzeldir; ama Kış zamanında da ayrı bir güzel. Aralık ayında, Noel zamanından önce gittiğimiz için çevresinde Noel Pazarı vardı. Böylece Heidelberg’teki Noel Pazarı’nın da tadının çıkarmış olduk.
Heidelberg – Eski Köprü
Heidelberg’teki diğer önemli yapılardan birisi de Neckar Nehri üzerindeki “Karl-Theodor Köprüsü” veya “Eski Köprü” olarak bilinen kemerli köprüdür. 1788 yılında Seçmen Karl Theodor tarafından inşa edilmiştir. Heidelberg’in eski şehri ile yeni şehrini birleştiren ve araç trafiğine kapalı bir yapıdır. Köprüde bir maymun heykel var. Bu heykelde maymun, bir eliyle ayna tutarken diğer eliyle de boynuz işareti yapıyor. Heykelin altında da 1632 yılında yazılmış, Martin Zeiler’in yazdığı bir şiir bulunmaktadır. Şiir şöyledir:
“Neden bana bakıyorsun?
Yaşlı Heidelberg Maymununu görmedin mi?
Sağa sola bak,
Orada benim türümden çok daha fazlasını bulacaksın.”
Aynı Roma’daki Aşk Çeşmesi’nin efsanesi gibi bu heykelin de bir efsanesi var. Bir efsaneye göre maymunun elindeki aynayı ovmak, iyi şans getirirmiş. Parmakları ovmak ise Heidelberg’e dönüşü sağlarmış.
*
Biz ne köprüdeki heykelin elindeki aynayı ovduk, ne de parmakları ovduk. Buna rağmen ilk gidişimizden on bir gün sonra yeniden Heidelberg’e geldik. Heidelberg’e ilk olarak 20 Aralık’ta 2022’de, tam da doğum günümde gittik. Bu Orta Çağ şehrinde her bir köşesini yürüyerek kutladım, hayat yolculuğumdaki yol alışımı. Daha Noel öncesi olduğu için hazır gelmişken tarihi yapılar arasında Noel Pazarı’nı da gezmek ve vakit geçirmek, ayrı bir güzellikti.
İkinci gidişimiz ise bundan tam on bir gün sonra, 31 Aralık 2022’de oldu. Yeni yıla bu romantik, masalımsı atmosfer içinde girdik. Saat gece 12 olmadan başlayan hava fişek gösterileri, gece 12’de zirveye ulaştı ve yaklaşık bir saat sürdü. Havai fişek gösterilerini izlemek için Karl – Theodor Köprüsü’nü seçtik. Burası hem kaleyi, hem şehri, hem de şehrin geri kalanını görmek için güzel bir nokta. Bizim gibi birçok insan bu köprüye, nehir kenarına, kaleye, akın etmişti. Tepelerden, nehirden, kaleden, neredeyse şehrin her yerinden atılan havai fişek ışıkları altında da bu şehir, insanı bir başka büyülüyor.
Goethe der ki; “İki ömrüm olsun isterdim; biri okumak, diğeri de yaşamak için.” Ben de diyorum ki; “Keşke üç ömrüm olsaydı; biri dünyayı keşfetmek, diğeri okumak, diğeri de yaşamak için.” Doğum günümde dilediğim gibi yeni yılda da üç ömürlük hayat diliyorum kendime. Sizlere de sağlıklı, huzurlu yıllar diliyorum. Barışın, adaletin, mutluluğun ülkemde ayrıca tezahür etmesini dilerim.
Sevgilerle,
Pınar Kaya
2 Yorum
Müzeyyen Kıymet
Yazılarını büyük bir zevkle okuyorum,aynı yerleri gezmiş ve görmüş biri olarak,aynı mutluluğu tekrar yaşıyorum,eline ve diline sağlık,çok teşekkür ederim
Pınar Kaya
Zamanınızı ayırıp okuduğunuz için asıl ben teşekkür ederim Teyzeciğim. Beni çok mutlu ettiniz, var olun.