Beni Kör Kuyularda
Hasan Ali Toptaş gibi bir cevherimiz var bizim ve “Ha bugün okurum, ha yarın okurum” diye diye bugünlere geldim. Okumayı ötelediğim için kızıyorum kendime; nasıl böyle ertelemişim kendisiyle tanışmayı diye… Yazarlar ile yazarın kitabında buluşur ve onun düşüncelerine, duygularına şahitlik edersiniz. Hasan Ali Toptaş ile de “Beni Kör Kuyularda” isimli kitabında buluştum. Kendisine ait okuduğum ilk kitaptır. Dolayısıyla bu hafta, sizlere tanıtmak istediğim kitap da “Beni Kör Kuyularda” isimli bu kitaptır.
Yazarın çok kuvvetli ve etkileyici bir dili var. Bunu okura çok iyi yansıtmış. Kitabın konusu; aslında bir ailenin birdenbire, yaşadığı bir olayla hayatlarının bambaşka bir yöne evrilmesi gibi olsa da aslında toplumumuzun cehaletini, bilinçsizliğini, insanların vurdumduymazlığını çok güzel bir şekilde gözler önüne seriyor. Toplumumuzun çoğu, bir olaya olağanüstü anlamlar yüklemeye bayılır. Nitekim, hâlâ daha günümüzde de bunun birçok örneklerine denk geliyoruz. Toplumumuzdaki bu sorunu çok güzel işlemiş.
Kitabın bazı yerlerinde çok fazla detaya boğulduğumu hissettiğim anlar olsa da insanların çaresizliğini, duygu geçişlerini, mekânı çok iyi tasvir ederek zihninizde canlandırabiliyorsunuz ve sürükleyici bir anlatıma sahip. Kitabı bir solukta ve boğazım düğüm düğümdü bitirdiğimde. Tabii, kitabın başında yaşanan olayın cevabını alamıyorsunuz; fakat aynı kısır döngünün yeniden başladığını görebiliyorsunuz kitabı bitirdiğinizde. Bitirdiğimde, aklımdaki sorular şuydu:
- Toplumumuzun çoğu nasıl bu kadar tepkisiz olabiliyor?
- Her birey, çevresinde bireylerle etkileşim halindedir ve bugün görmek istemediğiniz şey, yarın birgün mutlaka sizi de bulabileceğinizi nasıl düşünemiyoruz?
- Maddî olarak yetersiz olan bir bireyi sömürmek, insanlığın neresinde?
- Takım elbise giyip insanları sömüren ve kendini “adam” sanan bazı ağababaların yaptığı zulüm ve sömürü düzeni bu topluma işlemişken, bu hastalıktan kurtulmak için neden bir şey yapılmaz?
Gibi gibi bir dünya soru işareti var aklımda… “Bırakın bizi, ne olur köyümüze dönelim“, “Evimi satmaktan da vazgeçtim, evim de gözümde değil artık, yeter ki; köyümüze dönelim” sözlerindeki çaresizlik, dönüp duruyor beynimde hâlâ… Kitabın mutlu bir sonu yok; fakat okunması gereken kitaplardan. Siz de bu kitabı okuduysanız veya okursanız, sizin de yorumunuzu duymaktan memnuniyet duyarım.
Güney Kore’de, ABD’de, İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da ve daha birçok ülkede farklı dillere çevrilen bu usta yazarımızın diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum. Okuyunca yine sizlerle paylaşacağım. Sevgiyle ve kitapla kalın…
Pınar Kaya