Almanya’yı Keşfetmek – Stuttgart
İki sene önce, Polonya’dan Almanya’ya taşındığımızda düşüncemiz şuydu: Yerleştikten sonra Almanya’yı keşfetmek ve şehirlerini karış karış gezmek… Nitekim her zaman planlar, sizin istediğiniz gibi olmayabiliyor. Dünya’nın biz insanlık adına başka planları varmış çünkü. Taşındığımız senenin ilk Kışında, “Artık, gezmeye başlarız.” Diye düşünürken salgın başladı ve her yer kapandı. Bir başka şehre gidip de kalmayalı bir buçuk seneden fazla oluyor. Hatta canım ailemi bile hayatımda ilk kez bir buçuk seneden fazla süredir göremiyorum; sağlığımızı riske atmak istemediğimiz için. Neyse ki; birçok kişinin aşı olması sebebiyle bir nebze de olsa normal hayatımıza dönebildik. Ve uzun zaman sonra ilk seyahatimizi geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirdik. Almanya’yı keşfetmek için durağımız, Almanya’nın Baden – Württemberg Eyaleti’nde bulunan Stuttgart idi. Önce, bu şehri size kısaca tanıtmak isterim.
Almanya’yı Keşfetmek – Stuttgart’ı Tanıyalım…
Stuttgart, Baden – Württemberg Eyaleti’nin başkentidir. Bu eyalet, Almanya’nın en büyük şarap üretim bölgelerinden biridir. Stuttgart, ismini “Stuttengarten” dan alır. “Stuttengarten“, “kısrak bahçesi” anlamına gelmektedir. Stuttgart, Neckar Nehri yakınında bulunur ve Almanya’nın altıncı büyük şehridir. Aynı zamanda da Mercedes – Benz, Porsche, Bosch gibi firmaların da ev sahipliğini yapmaktadır. Dolayısıyla bu şehir, önemli bir endüstri merkezidir. Frankfurt’tan trenle ulaşımı çok kolay. İki kırk beş dakikada Frankfurt’tan bu şehre geldik. Şunu da belirtmek isterim ki; Almanya’nın büyük şehirleri arasındaki en dağlık olanıdır. Bu sebeple tren, Heidelberg’i geçer geçmez Stuttgart’a ulaşana kadar çok sayıda tünellerden geçiyor. Bazı tüneller çok uzun. Benim gibi kulakları fazla hassas olan insanlar, bu tünellerden geçerken rahatsız olabilir. Bunun için sakız çiğnemek veya kulak tıkacı kullanmak, tünellerden geçerken faydalı olabiliyor.
Biraz da Şehri Gezelim…
Tren yolculuğundan sonra nihayet, Stuttgart Tren Garı’na (Stuttgart Hauptbahnhof) vardık. Yeni bir yer keşfetmenin heyecanını hissetmeyeli uzun zaman olmuş. Bu hissi, çok özlemişiz. Çünkü yeni bir yer keşfetmek, adeta bir tutku ve insanda bağımlılık yapıyor. Bu şehri adım adım dolaştık desek yeridir. Herhangi bir toplu taşıma kullanmadan sadece yürüyerek on altı kilometreden fazla yol yürümüşüz.
Asimetrik ve simetrik olarak iç içe geçmiş küplerden oluşan Stuttgart Garı’nın karakteristik ve modern bir havası var. Tarihi, 1840’lara dayansa da modern görünümü açısından biraz hayal kırıklığına uğradım. Garı genişletmek ve yenilemek için proje başlamış. Bu proje kapsamında içinde ve çevresinde başlamış olan inşaattan dolayı da biraz karmaşa söz konusuydu. Gardan çıkıldığı anda aslında şehrin göbeğine de adım atmış oluyorsunuz. “Königstraße” isimli cadde, sizi karşılıyor. Bu cadde, Stuttgart’ın merkezindeki en uzun ve en popüler caddesidir. Bu cadde üzerinde birçok mağazalar, alış veriş mekânları, restoranlar, vs. bulunmaktadır.
*
Bu cadde boyunca ilerlediğiniz zaman sizi, kocaman ve yemyeşil bir meydan karşılar. Yazının en başında da fotoğrafı bulunan bu meydanın ismi, Schlossplatz (Kale Meydanı). Şehrin kalbinde yer alan bu meydanda birden fazla yapı görmeniz mümkün. Meydanın ortasında Kral II. Wilhelm’in sütunu bulunmakta ve her iki yanında da büyükçe çeşme bulunmaktadır. Hemen ilerisinde ise Neues Schloss (Yeni Kale) yer alır. Barok tarzında inşa edilen bu bina, zamanında kralların ikametgâhı olarak kullanılırken günümüzde bu binada bakanlıkların ofisleri bulunmaktadır. Bu kalenin arkasında yine kocaman bir park daha bulunmakta.
Meydanın hemen sağında ise Altes Schloss (Eski Kale), hemen göze çarpar. 10. Yy’ da inşa edilen bu kale, günümüzde müze olarak hizmet vermektedir. Kale Meydanı’ndan bu binaya doğru yol aldığınızda sizi küçük bir meydan karşılar. Bu küçük meydanın ismi, “Karlsplatz” olarak geçmektedir. Her Cumartesi, bu meydanda antika eşyaların satıldığı bitpazarı (Flohmarkt) açılır. Bu meydanın hemen yanında yine eski bir yapı daha göze çarpar. 1900’lü yıllarda Art Nouveau tarzda inşa edilen bu yapı, Markthalle (Pazar Alanı)’dir. Hemen yakınında yine tarihi bir meydan olan Schillerplatz (Schiller Meydanı) yer alır. Bu alanda ilk göze çarpan tarihi yapı, Stiftskirche (Anglikan Kilisesi) ve hemen yanında yer alan Müzik Aleti Müzesi’dir. Müzik Aleti Müzesi, geçici olarak kapatıldığı için ziyaret etmek mümkün değil; ama Anglikan Kilisesi’nin içine girmek mümkün.
Almanya’yı Keşfetmek – Stuttgart Şehrinin Kalbinden Sonra…
Yukarıda buraya kadar saydığım yapılar, Stuttgart’ın en eski tarihi yapılarını oluşturur. Şehrin merkezi bununla sınırlı değil tabii. Çünkü Königstraße, paralelinde devam ediyor ve bununla birlikte birçok meydanlar da bulunmakta. Belediye binasının bulunduğu meydan, bunlardan bir tanesi ki; bu alanda da yenileme çalışmaları vardı.
Öte yandan, Stuttgart’ın tarihî dokusunu keşfetmek için şehrin merkezinden biraz uzaklaşmak gerekiyor. Mesela bu yerlerden bir tanesi Bohnenviertel Mahallesi. Bu mahallede yemek yemek ve dinlenmek için çok güzel kafe ve restoranlar, alış veriş için antika dükkânları bulunmaktadır. Bu mahallenin hemen yakınında keşfettiğimiz “Academie der Schönsten Künste Gastronomi (Güzel Sanatlar Akademisi Gastronomi)” isimli yer, güzel bir kahvaltı deneyimi; “Nostalgia di Napoli” isimli İtalyan restoranı, romantik ortamı ve leziz yemekleri ile güzel bir akşam yemeği deneyimi yaşattı bize.
Bir diğer yer ise Stuttgart’ın simgesi haline gelen Feuersee. Burası şehir merkezine yakın küçük bir göl. Kenarında Gotik mimarîsi ile dikkat çeken Protestan Kilisesi bulunmaktadır. İçindeki vitraylar ve kemerli kolonları, etkileyici ve yapıyı dışarıdan seyretmek kadar keyifliydi. Çevresindeki kafelerde biraz mola vererek gölün ve ortamın keyfini çıkartmak mümkün.
Etkilendim mi?
Stuttgart’ta bu bahsettiğim tarihi yerler haricinde açıkçası, Stuttgart’tan pek etkilendiğim söylenemez. Çok fazla modern bina bulunmakta ve bu da tarihi görünüme biraz gölge düşürmüş. Tarihî binalar ile modern görünümlü binalar, bu şehirde çok fazla iç içe. Frankfurt, Avrupa’nın finans merkezi olduğu için burada da – evet – çok fazla gökdelen var; lakin Frankfurt’ta gökdelenler mümkün olduğunca genelde bir yere toplanmış. Şehrin tarihî dokusuna gölge düşürülmemeye özen gösterilen bir şehir, Frankfurt.
Bir diğer sebebi ise Frankfurt’ta yaşam, Main Nehri ile iç içe geçmiş durumda. Şehri adeta ikiye bölüyor ve şehir merkezine yakın olması sebebiyle nehrin keyfini çıkartmak da mümkün. Stuttgart’ta ise Neckar Nehri, şehir merkezine uzak kalıyor ve Frankfurt’taki gibi bir durum söz konusu değil. Deniz kenarında büyümüş ve su görmeyi seven birisi olarak, bu da bir başka neden benim için.
Öte yandan yeni bir yer keşfetmek de çok güzel bir deneyimdi bizim için. Bu, ilk gelişimiz olduğu için şehri tanımak ve keşfetmek için geldik daha çok. Dolayısıyla Mercedes Müzesi, Porsche Müzesi, Doğal Tarih Müzesi ve Wilhem Palais (Wilhelm Sarayı) olarak geçen şehir müzesini gezemedik. Hafta sonu için geldiğimiz bu şehirde bu müzeleri dolaşmak için ayrıca zaman olması gerek. Hafta sonu ise hem şehri keşfetmek, hem de müzeleri dolaşmak için yeterli değildi. Bu sebeple müze ziyaretlerini ayrı bir zamana planlayacağız.
Bir sonraki yazımda görüşünceye dek sevgiyle ve sağlıkla kalın…
Pınar Kaya