varsovadan-mektup
Polonya,  Varşova,  Yurtdışı Deneyimlerimiz

Varşova’dan Mektup

Merhaba;

Bu yazımda, önce sizlere kendimi tanıtmakla başlamak isterim. İsmim, Pınar Tınaztepe Kaya. Aslen Selanikli’yim; fakat doğum yerim, İzmit’tir. Sakarya Üniversitesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldum. Yaklaşık 8 yıl kadar bir süre Bilişim Alanı’nda çalıştım ve bu süre içinde yine aynı meslekten tanışmış olduğum Murat Kaya ile hayatımı birleştirdim. Aynı zamanda gezginim; bir kitap aşığı olarak, en büyük kitap olan Dünya’yı okumayı çok seviyorum ve ek olarak Resim Sanatı ile ilgileniyorum. Son bir yıl içinde gördüğümüz ve dolaştığımız 11. Ülkemiz Polonya’dır. Ekim 2017’de Türkiye’den Polonya’ya göç ettik ve şuan Varşova’da yaşıyoruz. Ben de bu vesileyle Varşova’dan Mektup ile karşınızdayım. Eşim, global bir firmada mesleğini devam ettirmekte; ben de Varşova Teknoloji Üniversitesi’nde Yüksek Lisans eğitimi almaktayım.

Neden Yazmaya Başladım?

Yazmaktaki amacım; Avrupa’daki yaşam standartlarını, eğitim şartlarını, çalışma koşullarını ve sosyal haklarını, toplum düzenini, vs. gibi konularda yaşadıklarımızı ve deneyimlerimizi belirli başlık altında sizlerle paylaşmak istiyor olmamdır. Diğer bir amacım ise gittiğimizi öğrenen birçok insanların desteklemesiyle birlikte, diğer birçok insanın da bizim sebeplerimizi anlamadan “Ajan”, “Vatan haini”, “Kaçıyorsunuz!”, “Kaçtınız kurtuldunuz!” gibi cümlelerle etiketleyip bizim gibi giden insanların sesini bastırmaya çalışarak yok saymaları ki; bu, beni yazmaya teşvik eden en önemli sebeplerin başında gelmektedir. Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın “DÜNYA’YI GÖRMEDEN HİÇBİR ŞEY İFADE EDEMEZSİNİZ. Mektebi bitirir bitirmez evlenip de mobilyacı dükkanı gezeceğinize dünyayı gezin! Evlenin, ona hiçbir itirazım yok; ama mobilyacı dükkanını niye geziyorsun? Mobilyalar kaçmıyor. Önce gezin dünyayı şöyle genç karı-koca olarak…” diye devam eden sözlerinde özellikle koyu renkle belirtmiş olduğum cümle, benim kulağımdaki küpelerimdir.

Neden Gittik?

Charles Darwin’in de çok sevdiğim bir sözü vardır : “Bilgisizliğin verdiği güveni, bilgi hiçbir zaman verememiştir.” Bu söze istinaden hayatı boyunca bir kitap kapağı bile açmamış, kitap okumamış kişilerin; bilim, eğitim, sanat veya her şey üzerine ahkam kesmesinden gına geldi artık… Hele ki; iş ortamında, hayatta kişisel anlamda hiçbir şeyi başaramamış kişilerin sırf birilerini tanıyor olması veya birilerinin yakını olması sebebiyle başınıza yönetici olması, o ülkedeki iş hayatında karşılaşabileceğiniz en kötü şeylerden biri…

Bizim ülkemiz evet, çok güzel; dört mevsim yaşanıyor olabilir, üç tarafı denizlerle çevrili de olabilir… İyi de ne yapayım, güzellik yeterli mi? Biliminsanı olarak kendi ülkemde değer görmüyorsam, insanların olanca bencilliği ve bilinçsizliği ile toplu taşıma araçlarında her gün yüz yüzeysem, kedi beslediğim için yan komşum tarafından ötekileştiriliyorsam, “Hayvanların da Tanrı tarafından yaratılan bir varlık olduğunu” sürekli anlatmaktan bıktıysam, dinlediğim müziğe veya giyinişime göre yargılanıp etiketleniyorsam; kısaca nefes alabilecek  hiçbir alanım kalmadıysa, ülkemin güzelliği yeterli mi? Sorunun cevabı, kendi içinde saklı olmasıyla birlikte bir o kadar da net sanıyorum. Sayacağım bunun gibi birçok neden, bizi başka bir yere sevk etti.

Mutlu Olma Sebeplerimiz…

Nihayet, Polonya’ya geldik; geldiğimizde mutlu olduk mu? Evet, mutlu olduk! Toplu taşıma araçlarında insanların birbirine olan saygısını gördüğümüzde mutlu olduk. Sizi tanıyan tanımayan herkesin birbirine “Günaydın!” demesini duyduğumuzda mutlu olduk. Siz Lehçe, karşınızdaki insan da İngilizce bilmese bile yardıma ihtiyacınız olduğunda size yine de yardım etmeye çalışmasını gördüğümüzde de mutlu olduk.

Devlet dairesi, tramvay kuyruğu gibi insanların sıraya girmesi gerektiği yerlerde herkesin sırasına riayet edip bir başkasının hakkına taciz etmediğini gördüğümüzde mutlu olduk. Toplu taşıma araçlarında siz inmeden, binmeye çalışan insanları görmediğimizde de mutlu olduk. Şehrin göbeğinde birden fazla ve yemyeşil büyük parkları gördüğümüzde mutlu olduk. Siz ne giyerseniz giyin ya da hangi düşüncede olursanız olun; kıyafetinize, inancınıza veya fikirlerinize göre yargılanılmadığını gördüğümüzde de mutlu olduk.

Bırakın yayalar için yeşil ışık yanmasını, yaya geçidine adım attığınız andan itibaren arabaların durduğunu gördüğümüzde mutlu olduk. Bisiklet sürmeyi sevenler için bisiklet yollarını gördüğümüzde de mutlu olduk. Trafikte bir tek korna sesi bile duymadığımızda mutlu olduk. Anaokulu veya İlkokul’a giden öğrencilere sokak eğitimi; yani toplum içinde nasıl davranılır veya kamu malları nasıl korunur gibi eğitim verilmesi sebebiyle çocukları grup halinde öğretmenleriyle birlikte dışarıda gördüğümüzde de mutlu olduk.

*

Yukarıdaki bu saydığım sebepleri görüp yaşayınca ve Türkiye ile karşılaştırınca, Türkiye’de her gün ne kadar mutsuz ve stresli bir hayatımızın olduğunu daha net görüyorum. Ne kadar gereksiz ve saçma sapan şeylerle günlerimizi heba etmişiz.. Benim Ülkem’in Polonya’dan, Almanya’dan, Hollanda’dan, İtalya’dan ve Finlandiya’dan ne eksiği var? Eksik olan tek şey, EĞİTİM ve eğitimle birlikte gelen BİLİNÇ ki; eğitim, bir ülkenin uzun vadede kalkınması için en önemli kriterlerden biridir.

Ama bu saydığın Ülkeler’de nüfus çok az, O’nlar da bizim gibi kalabalık olsun da göreyim.” laflarını çok duydum. Bu laf, sadece bir şeylerin arkasına saklanmak için söylenen bir bahanedir. O halde size başka bir örnek vereyim… Türkiye’nin nüfusu 80 milyon iken Çin’in nüfusu 1,379 milyar’dır. Çin, bunca kalabalığına rağmen bizden hem ekonomik, hem de gelişmişlik bakımından nasıl oluyor da bizden ileriler? Yani yine dönüp dolaşıp işin kilit noktası eğitime gelmektedir. Eğitim olmazsa, bilim ve teknoloji olmaz; bilim ve teknoloji olmazsa, üretim olmaz; üretim olmazsa, refah seviyesi ve gelişim olmaz.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün zamanında Türkçe’ye çevirtip tüm okullarda okutulmasını istediği “Beyaz Zambaklar Ülkesi’nde” adlı kitabı okumanızı tavsiye ederim. Bu insanlar, zaten zamanında birçok bedel ödeyip sıkıntı çekmişler. Bizim tarihimize bakacak olursak, biz daha fazlasını yaşamışız. Buradaki insanlar, çıkar yolunu eğitimde bulmuşlarken; Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkeleriyle yetişen bir birey olarak, ülkemin daha fazlasını ve en iyisini hak ettiğini düşünüyorum.

Bir sonraki yazımda sizlerle yeniden buluşmak dileğiyle; sevgiler…

Pınar Tınaztepe Kaya