Türkler’in Almanya Yalanları
Frankfurt’ta, bugün itibariyle ilk haftamızı doldurmuş bulunmaktayız. Başlıkta söylediğim “Türkler” den kasıt, eğitimi olmayıp da Almanya’ya bir şekilde gelen ve kendilerini geliştirmemiş bazı insanlardan bahsediyorum. Bu insanlar, genellikle hep aynı sözlerle yaşadığı çevreyi tanımlamaya çalışır. Bu yazım da bu kesim Türkler’in Almanya Yalanları hakkında. Aşağıda sıralıyorum:
1. söyledikleri yalan, “Almanya bitmiş kardeşim”:
Almanya neye göre veya kime göre bitmiş? Frankfurt am Main şehri, Almanya’nın ve hatta Avrupa’nın ticaret ve finans merkezi olmasının yanı sıra, kültür ve sanat merkezidir de aynı zamanda. Kültüre ve sanata önem veren Almanya’nın en yüksek bütçeli belediyesinin başında gelmektedir. 1 haftada gördüğümüze dayanarak şunu söyleyebilirim ki; çok büyük bir şehir olmamasına rağmen ciddi anlamda dolu dolu bir şehir.
Birçok müze ve sanat galerileri var. Sürekli festivalleri olan bir şehir ve bu festivallerde verilen konserler de halka ücretsizdir. Her türlü müzik (klâsik müzik, opera, jazz müziği gibi) ve sanat etkinliğine rahatlıkla erişilebilen bir şehir. Çok sayıda ve nezih cafelerinin olmasını, yeşilliğin çok fazla olmasını, spor merkezlerinin pahalı olmamasını saymıyorum bile.
Listemiz o kadar kabarık ve yapacak o kadar çok şey var ki… Gezilecek birçok müze ve sanat galerileri, keşfedilecek birçok cafe, gidilecek birçok opera, konser, vs… Zamanında buraya gelen bu işçi kesimi, kendini geliştiremeyip yetiştirdikleri çocuklar bile aynı anlayışta olduğu için ve bu gibi kültür ve sanattan kendilerini soyutladıkları için onlara göre Almanya bitmiş(!) YERSEN… E tabi; müzik, sanat, kültür, şeytan icadıydı dimi(?) 😀
2. söyledikleri yalan, “Almanya’da 8’den sonra hayat duruyor. Sokakta 1 kişiyi bile göremezsin. Pazar günü her yer bomboş.”:
1 haftadır, her gece eve 12’den aşağı girdiğimizi hatırlamıyorum. Şehri öğrenebilmek ve adapte olabilmek için her yere mümkün olduğunca yürüyerek gidiyoruz. Haftaiçi de dahil olmak üzere cafeler tıklım tıklım dolu, gece 10’da bile. Haftasonunun cıvıl cıvıllığını söylemeye gerek yok sanırım. Alman halkı eğlenmeyi de dinlenmeyi de çok iyi biliyorlar. Sokaklar boş ise bizim 11’de gördüğümüz cafelerdeki tıklım tıklım insanlar, Marslılar olmalı(!) 😀
3. söyledikleri yalan, “Almanlar çok soğuk insanlar”:
Daha önce Almanya’nın dolaştığımız şehirlerinden Berlin ve Köln dahil olmak üzere toplu taşımalarda dahi hangi Alman’ı gördüysek bize kendileri selâm verdi. Çok saygılı, kibar, görgülü insanlar. Bir keresinde tren ile seyahatimiz sırasında yanımda oturan Alman amca, bacağıma yanlışlıkla çarptığında özür dilemekten bir hâl olmuştu.
Frankfurt’ta 3 gündür süre gelen Mainfest’te tanıştığımız dünya tatlısı yaşlı çift hele… Biz tam olarak Almanca bilmiyoruz; O’nlar da İngilizce bilmiyor. Buna rağmen, sohbet ettik mi? Evet, ettik. Nereden geldiğimizi, mesleğimizi, Almanya’ya ne için geldiğimizi, ailemizi sordular; kendi gençlik yıllarını anlattılar. Onlar Almanca, biz İngilizce yine de anlaştık. Çünkü; insanlığın, iyi niyetin dili de rengi de aynıdır. Siz, hiç dil bilmiyor olsanız bile yine de anlaşılırsınız. Umarım, hep böyle tatlış ve iyi insanlarla karşılaşırız burada da; aynı Polonya’daki gibi… Dolayısıyla otobüste, sokakta selâm veren Almanlar da Mars’tan gelmiş olmalı(!) Hep selâm veriyor bu Almanlar ya, cidden çok soğuklar(!) 😀
4. söyledikleri yalan, o kırık Türkçeleri ile “1500 euro maaş alıyom, 1000 euro kira veriyom, geçinemiyoz bis yaaah”:
Şehir merkezinde 1000 Euro’ya kiralık ev de var, 1500’e de, şehir merkezine 2.5 km ötede 800 – 700 Euro’ya da var. 1500 euro kira alıyorsanız, ne işiniz var şehir merkezinde? Sizi tutan mı var? Silah mı dayıyorlar başınıza “illa 1000 euro kira vereceksin” diye. Git, şehre 10 km uzaklıkta otur! Her yere toplu taşıma var ve ulaşım zaten kolay. Çoğu iş yeri yol ücretini karşılıyor. Araba varsa da benzin zaten ucuz. Şehir dışında mis gibi evlerde oturarak 500 – 600 euro kira verilebilir!
Almanya hükümetinin, eve giren toplam para belli bir ücretin altındaysa, yaptığı kira yardımlarından bahsetmezler. Çocuk sayısı kadar çocuk parası aldıklarından bahsetmezler, işsizlik parası aldıklarından bahsetmezler, Euro’nun alım gücünden bahsetmezler, insanların rahatlıkla ete, meyveye, sebzeye ulaştıklarından bahsetmezler, 50 euro ile marketten dünyanın alındığından bahsetmezler. Verilen vergilerin fazlasıyla halkın yararına geri dönüşünden bahsetmezler; lafa gelince “geçinemiyos yaah” YERSEN(!) 😀 Her kim ki; Almanya’da yaşayıp da “geçinemiyos” diyorsa da %90 yalan söylüyor demektir. İnanmayın! Çünkü; zaten bu kesim beyaz yakalıların gelmesini istemiyor.
5. söyledikleri yalan “meyve ve sebzenin tanesi 1 Euro”:
REWE isimli süper markette muzun kilosu 1.89 euro, armudun kilosu 1.59 Euro, havucun kilosu 0.75 Euro (2 kg’luk torba fiyatı ise 1.49 euro), patatesin kilosu 1 Euro, kırmızı biberin kilosu 1.99 euro, patlıcanın kilosu 2.99 Euro, kuru soğanın kilosu 2.58, 1 adet top marul 0.89 Euro (bu hafta kampanya var hatta 0.55 Euro), 1 adet kivi 0.79 Euro, organik elmanın kilosu 3.49 Euro, limonun tane fiyatı 0.69 Euro, salkım domatesin kilosu 1.39 Euro, portakalın kilosu 2.99 Euro, salatalıklar 200 gr’lık paketler halinde satılıyor ve fiyatı 1.79 Euro (organik ve en yüksek kaliteli olanı bu fiyatta, yani daha uygunu da var). Bunlar, bizim son alış verişimizden not ettiğim fiyatlar.
Cidden hayat çok pahalıymış Almanya’da(!) YERSEN… 😀 (Her para birimini TL’ye dönüştürerek düşünmeyeceksiniz. Her ülkenin alım gücü ve şartları farklı olduğu için Euro’yu 1 birim, TL’yi de 1 birim olarak düşünmeniz gerekmektedir. Dolayısıyla buradaki fiyatları da TL olarak farz etmek gerek.)
Yukarıda saydığım bu maddeler, ilk gördüğüm ve sürekli söylenen yalanlar. 1 haftada bu kadar yalan çürütebildim. Yaşadıkça ve gördükçe daha fazla yalan çürütmeye devam edeceğim. Ne de olsa gidip görmüyoruz diye – en kibar tabiriyle – bizi baya bir keklemişler. Bu konuda sosyal medyanın tüm kaynaklarını sonuna kadar kullanmaya devam edeceğim.
En dikkatimi çeken bir başka konu ise Frankfurt şehri genel olarak temiz olmasına rağmen en pis caddenin, şehir merkezinin göbeğinde yer alan Türk ve Arap iş yerlerinin yoğun olduğu cadde olan “Münchener Str.” isimli caddedir. Türkler’in araplaşmayı “Müslümanlık” sanmalarını ve öz benliklerini kaybetmiş olduklarını görmek, gerçekten üzücü. Keşke, öz Türklüklerini koruyabilselerdi veya gerçek bir Alman olabilselerdi… Ne batının kültürünü, teknolojisini ve bilgisini alabilmişler; ne de bizim öz kültürümüzün nimetlerini idrak edebilmişler. Yetiştirdikleri yeni nesil de çoğunlukla bu şekilde ne yazık ki… Eğitimin ücretsiz olmasına rağmen kendilerini yetiştirmek adına bu nimetten faydalanmamaları da ilginç.
Pınar Kaya