Bir terazinin bir kefesinde liyakatli bir şekilde merdiven çıkan insan, diğer kefesinde ise yıldız sembolü. Liyakat ve adaleti simgeleyen illüstrasyon.
Almanya,  Yurtdışı Deneyimlerimiz

Liyakat Yerine Sadakat: İki Ülkenin Ahlak Sınavı

Eğitimin Örselenmesi ve Cehaletin Yüceltilmesi

Herkese merhaba, Bir ülke düşünün, eğitimin örselenip cehaletin yüceltildiği… Eğitimli, aydın, bilgili insanlara karşı kin ve nefret beslendiği… Bilime ve sanata düşman; ama yozlaşmaya alkış tutan… Öyle ki; toplum bireyleri, “Entel dantel konuşma” diye saçma bir deyim uydurup bu düşmanlığı da bu deyimle taçlandırmayı seçmiş.

Ne yazık ki; bu düşmanlık, sadece sözde kalmaz ve icraata da dökülür. Yıllardır, arka planda insanların dilinde dolaşan ve geçtiğimiz haftalarda artık ortaya dökülen sahte diploma skandalı ile geldiğimiz noktada yaşadığımız felaketlerin de boşuna olmadığını anlamış olduk. Bu düzenin bir yansıması olarak, kimilerinin “eğitimli” zannettiği; ama aslında sahte diplomalarla makam sahibi olmuş kişilerin ortaya çıkması da hiç şaşırtıcı değil.

Türkiye’de Sahte Diploma Skandalı ve Tepkiler

Bu olay, öylesine geçiştirilecek ve ört bas edilecek bir durum değil üstelik. Çünkü yıllarca çalışıp emek vermiş, dirsek çürütüp meslek sahibi olmuş ve ahlâkî değerleri ön planda tutan bir mühendis ve bir birey olarak; ben, bu olayı hazmedemiyorum. Ben ve benim gibi insanlar, yıllarca okul sıralarında ter dökerken veya iş yerinde hakkımız olan kariyer basamaklarına tırmanmak için emek sarf ederken arka planda ne dolaplar dönüyormuş meğer. Daha başka olaylarda yaşadıklarımız ve bu olayla ilgili önüme düşen her bir detay, ülkemdeki adalet sistemine olan inancımı derinden yaralıyor.

Asıl çarpıcı olan ise bu skandalın yalnızca bireysel bir sahtekârlık değil, sistemin en tepesinden en altına kadar işleyen bir çürümenin kanıtı olmasıdır. Sözde dindar görünüp alnı secdeden kalkmayıp da sürekli “Batı’nın ahlâksızlığını almayalım” diyerek ortalıkta dolaşanların yaptıkları ahlâksızlığa ve sahtekârlığa şahit oluyoruz. Böylesine eğitime, bilgiye, kültüre ve sanata düşman olup da sahte diploma alarak “eğitimliymiş, kültürlüymüş” gibi, yani “mış gibi” görünerek içlerindeki o “boşluğu” doldurmaya çalıştıklarını düşünüyorum.

Ne yazık ki; bu durumun bir istisna olduğunu söylemek mümkün değil. Yıllardır, her alanda olan sahtekârlıklar gündeme geliyor ve çürümeler ortaya çıkıyor; ama değişen hiçbir şey olmuyor. Çünkü topraklarımızda “istifa” kelimesi, adeta bir tabu haline geldi. Ahlâkî ya da siyasî bir yanlış yapıldığında sorumluluk üstlenen bir kişi bile göremiyoruz. Yanlış yapanlar değil de yanlışları ortaya çıkaranlar suçlu ilân ediliyor. Bu sahte diploma skandalı yeni olmadığı için geçen sene de yaşanan bir sahte diploma olayından sonra Diyanet Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi İdris Bozkurt’un şöyle bir açıklamasına denk geldim:

“Hak etmediği işe girmesi, kul hakkıdır; ama kazanç helâldir. Faiz; haksız kazançtır, haramdır.” (Kaynak: Diyanet TV, 10 Mart 2024)

AKP Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın yaptığı açıklama ise şöyle:

“Dünyanın her yerinde olabilecek bir korsanlık söz konusu ve 50 yıl ile yargılananlar var. Hâl böyleyken operasyonel gücünü epey kaybetmiş uyuşturucu müptelası sponsorların yemlenmesi ile yayın yapan batıcı tayfa hemen devreye girip 86 milyonun kafasını karıştırmaya çalışan algı çalışması yapıyorlar.” (Kaynak: Mehmet Baykan X hesabı, 13 Mart 2024)

Her iki açıklamayı da akıl ve mantık düzlemine oturtmaya çalışıyorum; ama neresinden tutsam elimde kalıyor. Yıllardır süre gelen bu sahte düzene köklü üniversitelerimiz de dâhil olmuşken ve e-devlet sistemi bu çetenin arka bahçesi olmuşken bu kadar ciddi bir olayı “algı” diyerek küçümsemek, kanımı donduruyor.

“Algı” Söyleminin Ötesindeki Gerçekler

Oysaki bu “algı” olarak görünen olayın boyutu bundan çok daha fazla. Ülkemizde o kadar okuyup da emek vermiş ve ataması yapılmayan 1 milyondan fazla öğretmen varken Trabzon’da 19 yıl boyunca sahte diplomayla öğretmenlik yapan kişiye 2005 yılında verilen “Yılın Öğretmeni” ödülü (Kaynak: Diken, 21 Kasım 2017) neyle açıklanacak mesela?

Ya da 12 bin yıllık tarihi bir değer olan Hasankeyf’i yok eden Ilısu Barajı’nı inşa eden mühendisin sahip olduğu diplomanın sahte olması, nasıl açıklanacak? Hasankeyf gibi bir mirasın bizim topraklarımızda olup da sular altında kalmasına ve betona gömmeye göz yummak, hâlâ canımı çok acıtırken… Ya da 6 Şubat depreminde ölen avukatın hukuk diplomasına el koymak, nasıl açıklanır? Böylesine uluslararası boyutta önem arz eden bu olay, uluslararası arenada hangi “algı” ile açıklanabilir?

İşte bu açıklamalar, aslında sadece bir kişinin değil; bir anlayışın ifşasıdır. Çünkü burada mesele, tek bir sahte diploma değil; liyakatin yerine sadakatin, emeğin yerine torpilin, bilginin yerine yalanın ve cehaletin ikame edilmiş olmasıdır. Ve bu düzen, istifa mekanizmasının hiç çalışmadığı bir ülkede kök salmıştır.

Türkiye’deki “istifa kültürü” eksikliğinden sonra “Batı’nın ahlâksızlığını almayalım” denilen; ama aslında hesap verebilirliğin ve liyakatin ne kadar ciddiye alındığı Batı’ya, Almanya’ya bakalım mı?

Almanya’da Akademik Dürüstlük ve İstifa Kültürü

Türkiye’deki durumun aksine, Almanya’da akademik dürüstlüğe ve siyasî ahlâka önem veriliyor. Almanya’da akademik dürüstlük, sadece üniversitelerin değil; toplumun tüm katmanlarının üzerinde hassasiyetle durduğu bir konudur. Burada bir siyasetçinin diploması, tezi veya akademik geçmişi hakkında en ufak bir şüphe ortaya çıktığında bu mesele, “kişisel bir saldırı” olarak değil; “kamuya hesap verme” sorumluluğu olarak görülür. Hatta yıllar önce yazılmış bir doktora tezinde intihal tespit edildiğinde bile makam sahibi kişi, hiç düşünmeden istifa eder. Çünkü bilir ki; o koltuk, kendi malı değil; toplumun ona verdiği emanettir.

Bunun en bilinen örneklerinden biri, eski Savunma Bakanı Karl-Theodor zu Guttenberg’dir. 2011 yılında doktora tezinde intihal yapıldığı ortaya çıkınca siyasî kariyerinin zirvesindeyken istifa etti. Yine dönemin Eğitim Bakanı Annette Schavan; tezinde intihal bulunduğu gerekçesiyle hem bakanlıktan, hem de akademik unvanından vazgeçti.

Başka bir örnekte Almanya Aile Bakanı Franziska Giffey, 2019 yılında tezde intihal yaptığı gerekçesiyle hakkında işlem başlatıldı. 2020 yılında da hem bakanlıktan istifa etti, hem de Özgür Berlin Üniversitesi tarafından doktorası geçersiz sayıldı. Tüm bu örneklerde dikkat çeken nokta şu ki; bu kişilerin kendi çıkarı için koltuğa tutunmaması, aksine toplumun güvenini sarsmamak için kendi iradeleriyle görevlerini bırakmalarıdır.

Almanya’da Sahte Diplomaya Yönelik Yaptırımlar

Almanya’da sadece siyasetçilerin akademik unvanları değil, sahte diploma ile meslek icra eden kişiler de ciddi yaptırımlarla karşılaşmaktadır. Örneğin Almanya’da sahte diploma ile çalışan hemşire veya doktor vakaları maalesef ara sıra ortaya çıkabiliyor. Bu kişiler, diplomalarını genellikle başka ülkelerden sahte belgelerle temin ediyorlar. Bu durum, sadece sahtecilik değil; aynı zamanda toplum sağlığını tehlikeye atmak olarak da değerlendiriliyor.

“Dünyanın her yerinde görünen” bu vakalarda Almanya özelinde uygulanan cezalar ise oldukça ağır. Bir sağlık çalışanının sahte diploma ile çalıştığı tespit edilirse eğer meslekten men edilmenin yanı sıra, sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından da yargılanıyorlar. Cezaları, para cezasından yıllarca hapis cezasına kadar uzanabiliyor. Örneğin bir hemşirenin sahte diploma ile çalıştığı tespit edildiğinde hastaların güvenini kötüye kullandığı ve hastaların sağlığını da tehlikeye attığı için daha ağır bir ceza ile karşılaşabilmektedir.

Tüm bu saydıklarım, Almanya’da liyakatin ve mesleki yeterliliğin ne kadar ciddiye alındığını gösteriyor. Çünkü sahte bir diploma, sadece bir kariyer yolunu değil; aynı zamanda toplumun temel güven mekanizmalarını da tehlikeye atmaktadır. Dolayısıyla böylesi bir sahtekârlık, Alman hukuk sisteminde karşılığını buluyor.

Sonuç: İki Toplumun Değerler Farkı

Almanya’daki istifalar, bir ülkenin akademik ve siyasî ahlâkını nasıl koruduğunun bir göstergesi iken Türkiye’de sahte diploma skandalının ortaya çıkmasına rağmen herhangi bir siyasî yetkilinin istifa etmemesi, “eğitimin örselendiği” ve “cehaletin yüceltildiği” bir toplumun doğal bir sonucudur. Bu durumu, “liyakat” kavramının neredeyse tamamen ortadan kalktığı bir ortamda, makam ve mevkiinin ahlâkî sorumluluktan daha önemli hâle gelmesiyle ilişkilendirebiliriz.

Bu karşılaştırma, bize sadece intihal ve sahte diploma meselesinin de ötesinde iki farklı toplumun değerler sistemini gözler önüne seriyor. Bir yanda en tepedeki siyasetçinin bile akademik dürüstlük ihlali nedeniyle koltuğunu bıraktığı, halkın güveninin bu denli önemsendiği bir Almanya dururken; diğer yanda sahte diplomaların “algı” olarak nitelendirildiği, halkın aklıyla alay edildiği ve bu durumun cezasız kaldığı bir Türkiye var. Bu durum, bize bir kez daha gösteriyor ki; bir ülkede ahlâkî değerler ve hesap verebilirlik mekanizmaları işlemeyince, sahtekârlık bir norm haline geliyor ve tüm toplumu derinden etkileyen sonuçlara yol açıyor.

Bu yüzden sahte diplomalıların görevlerine devam etmesi, sadece birkaç kişinin kariyer meselesi değil; liyakat, adalet ve dürüstlük gibi temel kavramların yitirildiği bir toplumun aynasıdır. Ki; böyle bir toplumda da sağlam temelli bir gelecek nasıl inşa edilir? Şuan Türkiye’de ortaokul sıralarında okuyan ve hayatlarının baharındaki küçük kardeşlerimi düşünüyorum. Onların yok olan güvenleri, nasıl onarılacak? Geleceğe dair yok olan umutları, nasıl yeşertilecek?

Ben, yıllarca emek verip okumuş bir mühendis olarak, ait olduğum toprakların bu yozlaşmadan kurtulup hak edenin hak ettiği yerde olduğu, emeğin ve bilginin yüceltildiği bir geleceği hâlâ umut etmek istiyorum. Ben ki; sıradan bir vatandaş olarak, bu konuyu dert edinip yüreğimde bu kadar hissediyorsam eğer yetkililerin bunu daha derinden hissedip harekete geçmesi gerekir.

Sevgilerle,

Pınar Kaya

(Görsel kaynak: https://technogezgin.com/liyakat-nedir-liyakat-neden-onemlidir/)

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir