KÜLTÜR ve BİLİM SARAYI
Hepimiz, kraliyet saraylarını veya adalet saraylarını duymuşuzdur. Bu gibi saraylar, daha çok gücü, otoriteyi, itibarı temsil eder veya temsil ettiği düşünülür. “Kültürün ve bilimin sarayı mı olur?” derseniz eğer, bunu Varşova’da görmeniz mümkündür. Önceki yazılarımı okuma fırsatı bulduysanız, bilimin ve sanatın önemini her fırsatta vurguladığımı fark etmişsinizdir. Varşova’ya ilk geldiğimizde aşağıdaki fotoğrafta görülen binanın kültür ve bilim için kullanıldığını öğrendiğimizde binaya olan ilgimiz daha da arttı. Kendi ülkemde ne acıdır ki; bulunmayan bir şey… Evet, kullanılmayan veya boş duran kültür merkezlerimiz var; ama kültürün ve bilimin bir arada olduğu böyle bir “Kültür ve Bilim Sarayı” maalesef yok veya araştırmalarımda ben bulamadım!
Her şehrin en az bir simgesi vardır. İstanbul gibi dünyanın sayılı megapol şehirleri arasında yer alan şehrimizde bir değil, onlarca simge görebilmekteyiz. Ayasofya Müzesi, Sultanahmet Camii, Kapalı Çarşı, Mısır Çarşısı, Galata Kulesi, Kız Kulesi, Boğaziçi Köprüsü, Ortaköy Camii gibi daha birçok değerli ve eşi bulunmaz eserlere ev sahipliği yapmaktayız. Varşova’nın da birçok simgesi bulunmaktadır; bunlardan en önemlisi ve bu yazımın da konusu, şehrin kalbinde yer alan “Pałac Kultury i Nauki’” olarak adlandırılan bu görkemli yapıdır. İngilizce adı, “The Palace of Culture and Science” olarak geçmektedir; dilimize de “Kültür ve Bilim Sarayı” olarak çevirebiliriz. Varşova’ya geldiğinizde ilk dikkatinizi çekecek olan bu yapı, 42 katlıdır ve yüksekliği ise 231 metredir. Bu yüksekliği ile Polonya’nın en yüksek binasıdır ve Avrupa’daki en yüksek 20 bina arasında yer almaktadır. Bu gökdelende 3288 adet oda bulunmaktadır ve kapladığı alan ise 817 bin metrekaredir.
Sarayın Yapımı
İlk önce geçmişe doğru bir yolculuk yapıp bu sarayın tarihine bakalım… Gürcü asıllı Sovyet mareşal, devlet adamı ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Josef Stalin’den Polonya Halkı’na “bir hediye” olarak ve Sovyet planları kullanılarak yapılan bu binanın inşaatına 1952 yılında başlanmış, 1955 yılında – Polonya’yı hem tahrip eden hem de dönüştüren ikinci dünya savaşının bitiminden 10 yıl sonra – tamamlanmıştır. İnşası sırasında, 3.500 – 5.000 Rus işçi ve 4.000 Polonyalı işçi görev yapmıştır.
Binanın mimarisi, Sovyetler Birliği’nde inşa edilmiş olan diğer binalar ile benzer özellikler taşımaktadır ve “Yedi Kızkardeşler” olarak anılmaktadır. Buna en yakın binalar; Moskova’da yer alan Moskova Devlet Üniversitesi’nin ana binası, Ukrayna Oteli (Radisson Royal Hotel), Leningrad Oteli örnek olarak verilebilir. Sovyet asıllı baş mimar Lev Rudnev, bu binanın yapımı sırasında Polonya’ya özgü mimari detayları eklemeyi de unutmamıştır. Binanın anıtsal duvarları, Kraków ve Zamość Sarayları’ndan ve rönesans evlerinden kopyalanmış duvar parçaları ile kaplanmıştır; dolayısıyla barok ve sosyalist gerçekçilik ile birlikte gotik mimarisinin izleri de görülmektedir. Saray; Polonyalı ünlü astronom ve matematikçi Kopernik, romantik şair Adam Mickiewicz, Polonyalı ünlü bilim kadını Marie Curie de dahil olmak üzere klasik Michelangelo’nun fikri tarzında düzinelerce anıtsal heykeller ile çevrilidir.
Stalin’in Kazığı!
Polonya’nın başkenti Varşova, daha önceki yazılarımdan da bildiğiniz üzere II. Dünya Savaşı’nda çok büyük hasar almıştı. Şehir, neredeyse yerle bir edilmişti. Tarihte Katyn Katliamı veya Katyn Ormanı Katliamı olarak bilinen olay, 1940 yılında Sovyetler Birliği tarafından yapılan katliamdır. Bu olay, Rusya – Polonya düşmanlığına dayanmaktadır. Katolik Polonya ile Ortodoks Rusya’nın ezeli düşmanlığı asırlarca savaşlara sebep olmuş ve 20. yüzyılda da devam etmişti.
Polonya’nın bağımsızlığı, 1918 yılında Lenin tarafından kabul edilmişti. Ancak Polonya bağımsız olmakla yetinmemiş ve 1918 yılında Rusya’da çıkan iç savaştan istifade ederek toprak kazanma gayretine girişmişti. Kızıl Ordu; Çar destekçisi Beyaz Ordu’yu, Beyaz Terör’ü ve işgalci ABD, Fransa ve İngiltere’yi yenmiş; ancak savaş Rusya’yı iyice yıpratmıştı. 1920 yılında Kızıl Ordu, ülkede kalan tek işgalci Polonya’nın hakim olduğu batı Beyaz Rusya topraklarını kurtarmak için harekete geçmiştir. Fakat; hem savaş yorgunluğu, hem de Polonya’nın batıdan destek alması sebebiyle yenik düştü. Bunun üzerine Sovyetler Birliği, Beyaz Rusya’nın batı topraklarını Polonya’ya bırakmak zorunda kalmıştı. Katyn Olayı’nın kökeninde bu olayın bulunduğu ve Stalin’in intikam amacıyla hareket ettiği belirtilmektedir.
Tarihi
1 Eylül 1939 tarihinde Almanlar, Polonya işgaline başlamadan önce Ağustos Ayında Sovyetler Birliği ile saldırmazlık paktı imzalamıştır. Bu anlaşmanın konularından biri, Polonya’nın geleceği hakkındadır. II. Dünya Savaşı’nın başlaması ile 1 Eylül 1939’da Almanya batıdan, 17 Eylül’de ise Sovyetler Birliği doğudan Polonya’ya saldırıya geçmiştir. Bu şiddetli saldırılara daha fazla dayanamayan Polonya Ordusu teslim olmuş, ülke Ruslar ve Almanlar tarafından paylaşılmıştır.
Polonya teslim olduktan sonra Sovyetler Birliği, Polonyalı subayları esir kamplarında toplamıştır. 5 Mart 1940`da Sovyetler Birliği Gizli Polis Teşkilatının başı Lavrentiy Beria’nin 22 bin Polonyalı esirin infazı istenen dilekçesi Stalin tarafından da onaylanır ve imzalanır. Sonrasında ise Stalin, bu subayların infaz emrini vermiştir. Katyn Ormanı dahil olmak üzere Kalinin ve Harkov’da bulunan 22 bin Polonyalı esirin hepsi başlarının arkasına birer kurşun sıkılarak infaz edilerek toplu mezara gömülmüştür. İlk zamanlarda Sovyetler Birliği, yaptığı bu katliamı kabul etmese de sonraki yıllarda bu olayı üstlenmişler ve doğrulamışlardır.
Yukarıdaki bu olay ile birlikte II. Dünya Savaşı boyunca süregelen olaylar, Polonya halkında derin yaralar açmıştır. Geçmişin izlerini Polonya halkının yaşlı nüfusunda hala daha görmeniz mümkün. Dolayısıyla Polonya halkının hem nefret ettiği, hem de sevdiği bu bina büyük bir paradoksa sebebiyet vermiştir. İlk zamanlarda diğer adı “Stalin Sarayı” olarak adlandırılsa da daha sonraları bu isim kaldırılmıştır.
Bu sebeple Stalin tarafından hediye edilen bu binayı, Stalin’in yapmış olduğu acımasızlıklarından dolayı Polonya halkı tamamen yıkmaya çalışmış; fakat yapının sağlam olması sebebiyle başaramamışlardır. Bu görüntüyü bozmak için daha sonraları çevresine bazı gökdelenler inşa edilmiş olsa da yapılan gökdelenler, bu binanın ihtişamını bozmaya veya bu yapıyı gölgede bırakmaya yetmemiştir. O yüzden Polonyalılar tarafından bu bina, “Stalin Kazığı” olarak da adlandırılmaktadır. Yapıyı biraz değiştirmek adına en tepesindeki kuleye saat koymaları da bu yüzdendir.
Şuanki Hali…
Günümüzde ise bu saray konserlere, harika müzelere, şehrin en popüler multipleks sinemasına ve daha birçok organizasyonlara ev sahipliği yapmaktadır. Kültür ve bilim merkezi olarak kullanılan bu sarayda ayrıca iki tane özel üniversite, Polonya Bilimler Akademisi, kütüphane, 3.000 kişilik kongre salonu, 4 tane tiyatro, 2 tane müze, ofisler, yüzme havuzu, farklı alanlara hizmet eden birçok sergi salonu yer almaktadır. “Sala Kongresowa” olarak adlandırılan Kongre Salonu ile “Sala Koncertowa” olarak adlandırılan Konser Salonu, son teknoloji ile donatılmış olup Polonya’daki en önemli salonlar arasında yer almaktadırlar. Gerek kültürel, gerekse de tarihi açıdan Varşova’ya değer katan bina olduğu bir gerçektir.
Bu sarayın 30. Katında seyir terası bulunmaktadır. 114 metre yükseklikten şehrin muhteşem manzarasını panoramik olarak izleyebilirsiniz. Seyir terası her gün sabah 10:00, akşam 20:00 arası hizmet vermektedir. Seyir terasının bulunduğu alanda da kafe yer almaktadır. Burada kahvenizi içip dinlenmeniz de mümkün. Bu seyir terasına giriş ücreti; 20 PLN, öğrenci ve çocuklar için indirimli fiyatı ise 15 PLN’dir. Grup olarak veya geniş aileler için ücret fiyatları değişmektedir. Bilet fiyatlarına ait güncel detayları şu resmi web sitesinden ulaşmanız mümkündür. : http://www.pkin.pl/eng/tourist-zone-observation-decky
Seyir Terasından Şehir Manzarası
Seyir terasına çıkıp biz de Varşova’nın o güzel manzarasının tadını çıkarttık. Tarafımızdan çekilen fotoğrafları sizinle de aşağıda paylaşmak isterim. Aşağıdaki ilk fotoğrafta Varşova’nın konumuna göre Güney ve Güneydoğu yönünü görmektesiniz.
Aşağıdaki fotoğrafta, Varşova’nın Doğu yönünü görmektesiniz.
Aşağıdaki bu fotoğrafta ise Varşova’nın Kuzey yönü ile birlikte Kuzeydoğu yönünü de görmektesiniz.
Bundan Çıkaracağımız Ders…
Polonya halkı; ülkelerine onca zalimlik eden, binlerce kişinin ölümüne sebebiyet vermiş birinin “hediyesi” olan bu yapıyı ne kadar çok yıkmak istemiş olsalar da bu yapıyı Kültür ve Bilim Sarayı’na dönüştürüp kendi değerlerine katabilmeyi başarmışlardır. Bir şeyleri yıkmak veya yok etmek, çok kolaydır; fakat var olanı korumak veya onu değerli hale getirmek ise çok zordur. Polonyalılar, zoru seçmiş ve başarmışlardır. Kültüre, sanata, bilime yatırım yapmışlar ve bununla kalkınarak gelişmiş ülkeler listesine girmeyi başarmışlardır.
Kendi ülkemde de buna benzer örnekler görmeyi veya bu gibi haberleri duymayı çok isterdim. Türkiye’nin ilk opera binası olarak tasarlanan, temelleri 1946 yılında atılıp inşaatı 1969 yılında tamamlanan Atatürk Kültür Merkezi, İstanbul / Taksim’de bir simge ve değerlerimizden biriydi. Peki; bizim için değerleri ve tarihi olan yapıları yıkmak yerine, olanı koruyup da geliştiremez miydik? Polonya gibi birçok ülkeler bunu başarabiliyorken; bizim başaramıyor olmamız, tamamen bizim eksikliğimiz bana göre.
Her zaman belirttiğim gibi, biz de bunu fazlasıyla hak ediyoruz. Maalesef ki; gereksiz ve aşırı özgüven patlaması yaşayan bir toplumuz. Yani kendimize haddinden fazla güveniyoruz. Buna rağmen; gerek teknoloji, gerek bilimsel gelişmeler, gerek kültür ve sanatta birçok dünya ülkesinin gerisindeyiz. Eğitim sistemimiz, yeterli değil; bununla birlikte çoğu aileler de davranışlarıyla çocuklarına örnek olacak seviyede değiller.
Sonuç
Kitap okuma oranı %1 olan ülkemin bilimde, teknolojide, kültür ve sanatta gelişmiş ülkelerle yarışabilmesi çok zor. Haliyle kitap okuyan ebeveyn sayısı da çok az; kitap okumayan evlerde yetişen çocuklar da böylesine bir güzellikten mahrum kalarak yetişmektedir. Kitap okumak yerine zamanının çoğunu televizyonun önünde geçiren bir toplum, çocuklarının akıllı telefonları ve tabletleri kullanabilmesini zekilikle bağdaştırabilecek kadar yanlış bir düşünce içerisindeyiz. Toplum olarak bilimin, kültürün, sanatın getirdiği güzelliklerden ve anlayıştan uzaklaştığımızı hissediyorum; bunun yerine toplumda şiddet, hoş görüsüzlük, anlayışsızlık hakim.
Dolayısıyla, bizlere de saraylar gerekli ama; adalet veya devlet sarayları değil. Polonya’daki gibi kültür ve bilim sarayları gerekli! Kültür ve bilim sarayları ne kadar çok olursa, adalet veya devlet saraylarına da ihtiyacın o kadar azalacağını düşünüyorum. Yeni yazımda görüşmek dileğiyle; sevgiler…
Pınar Kaya
* Kaynak 2: http://www.bestufs.net/download/conferences/Warsaw_May07/BESTUFS_Warsaw_May07_Conference_Leaflet.pdf
* Kaynak 3: https://en.wikipedia.org/wiki/Palace_of_Culture_and_Science