
Kitap Sokakta, Kitaplık Sokakta
“Mümkün olsaydı her karış toprağa buğday eker gibi kitap ekerdim.”
Demiş, M.Ö 65 ile M.Ö 8 arası yaşayan ve “Horace” olarak da bilinen Roman lirik şairi Quintus Horatius. Kitaplar, yazının bulunması ve sonrasında da matbaanın icadıyla birlikte insanlık tarihinde çok önemli rol oynamıştır. İnsanlık, var olmaya devam ettikçe de kitaplar hep baş köşede olmaya devam edecektir. Bana kalsa kitapları başucuna koymak da yetmez… Çünkü; ben, kitapsız bir hayat veya insan düşünemiyorum. Her evde kütüphane ve hatta her sokak başında da kitaplık olmalı. Olmalı ki; her an gerçek bir kitap ile insanlar temas etmeli, tanışmalı ve okumalı. Bu yazımda sizlere Kitap Sokakta, Kitaplık Sokakta başlığı ile ne demek istediğimi anlatmaya çalışacağım.
Kitap Sokakta, Kitaplık Sokakta -Aydınlanma
Almanya, geçmiş tarihe bakıldığında ilk aydınlanmayı yaşayan ülkelerden… Nitekim; dünyanın ilk matbaası; Johannes Gutenberg tarafından, 1440 yılında Almanya’nın Mainz şehrinde ortaya çıkmıştır. Ayrıca ilk Protestan Kilisesi de Frankfurt am Main’dadır (bu kiliseyi de ileriki yazılarımda anlatacağım). “Protestanlık” kelimesi “protest” ten gelir; Türkçesi “protesto etmek” demektir. Protestanlık; 16. Yy’da Martin Luther ve Jean Calvin tarafından Katolik Kilisesi’ne ve Papa’nın otoritesine karşı yapılan bir ayaklanma, bir Reform hareketidir ve Hristiyanlığın en büyük üç ana mezheplerinden de biridir.
Bilindiği üzere Ortaçağ Avrupası’nda sadece kilisenin ve Papa’nın dediği olurdu; her konuda karar verici makamdı. Kilise zenginlik ve bolluk içinde yaşarken halk açlıktan ölüyordu. Kilisenin baskısına karşı gelip protesto ederek halk, kendi fikirlerini beyan edebilme ve savunabilme yetisine sahip oldu. Ki; bu, öyle bir dönemde çok önemli bir olaydır. Dolayısıyla, Almanya gelişmeye ve kalkınmaya başlayan ülkeler arasında olmuştur geçmiş tarihte de… Her ne kadar II. Dünya Savaşı, Almanya için bir duraklama dönemi olsa da… Savaştan sonra da kısa süre içerisinde kalkınmaya, yeniden üretmeye, hukukun üstünlüğünü en başa koyarak bilime, eğitime, teknolojiye, sanata, tarıma, hayvancılığa önem vermiş ve günümüze kadar gelebilmişlerdir. Savaş’tan çıkan Almanya’nın böylesine kısa bir sürede sağlam ekonomiye sahip ve gelişmiş bir ülke olmasının ardında bu saydığım kriterler vardır.
Kitap Sokakta, Kitaplık Sokakta
Yukarıda bu saydıklarımın hepsi, başlı başına birer konuyken Almanya’nın gelişmesine katkı sağlayan başka bir etken de toplumun kitap okumaya önem vermesi ve yerel yönetimlerin de buna destek vermesidir. “Nasıl?” dediğinizi duyar gibiyim. Bulunduğumuz şehirde, sokak köşelerinde kitaplıklar bulunmaktadır. Evet, yanlış okumadınız; sokakta kitaplık! Harika değil mi? Almanya’ya geldiğimizde beni en çok etkileyen şeylerden bir tanesi de bu kitaplıklar olmuştur. Sokak ortasında kitaplık olması, yerel yönetimin halkı okumaya teşvik edecek şekilde böylesine yararlı bir projeye öncülük edip destek vermesi ve halkın da buna sahip çıkmasıyla mümkün olabilir ancak… Pornografiye ilginin %80, kitap okuma oranının ise %1 olduğu toplumumuzla kıyaslandığında ne kadar ileri görüşlü bir sistem olduğunun altını özellikle çizmek isterim.

Yanda da fotoğrafını gördüğünüz bu kitaplıklar, camlı ve kitapların yağmur, kar gibi dış etkenlerden etkilenmeyecek şekilde kapalı bir kabin olarak tasarlanmışlar. En önemlisi, kilitli değil ve başında da herhangi bir görevli bulunmamaktadır. Bu kitaplıklar, halkın bir nevî malıdır.
Düşünüyorum, “Ben, cahil insanların ferasetine güveniyorum” diyen bir YÖK Profesörünün – ne acıdır ki; bu cümleyi utanmadan kurabilen bir şahsiyetin “profesör” etiketi almış olması – olduğu ülkemde, “bu kitaplıklar bizim ülkemizde olsaydı başlarına neler gelirdi?” acaba diye düşünmeden edemiyorum. Kitap okumayı boş zamanları değerlendirmek olarak gören, kitap okuyanları akılları sıra aşağılayan, “kitap okusan ne olacak” diyen, toplu taşımada kitap okuduğumda “uzaylıymışım” gibi bakılan, heykele dahi tecavüz edildiği haberlerinin geldiği ülkemde kitaplığa tecavüz mü edilirdi; yoksa “müzik, bale, edebiyat şeytan icadıdır” diyen zihniyetin olduğu toplumumuzda tahrip mi edilirdi; yoksa yakılır mıydı bu kitaplıklar? Düşman işgali altında olan ülkemizi yeniden “vatan” yapan, onca imkansızlıklara rağmen yokluktan var eden ülkemizin kurucusu Ulu Önderimiz Atatürk’ün (nurlar içinde yatsın) heykelleri dahi saldırıya uğrayıp tahrip edilirken, halka emanet edilen bir kitaplığın başına neler gelmez? Yorumu size bırakıyorum…
*
Konumuza geri dönecek olursak bu kitaplıkların içinde bulunan kitapları incelediğimde gerek eski, gerek popüler ve her yaşa hitap edecek kitaplara denk geldim. Sadece Almanca değil, İngilizce ve az Türkçe kitaba da denk geldiğim oldu. Herkes, bu kitaplıklardan kitap alıp okuyor ve tekrar yerine bırakıyor veya elden çıkarmak istenilen kitapları çöpe atmak yerine bu kitaplığa koyuyorlar ki; diğer insanlar da yararlansın… Hatta, bu kitaplık haricinde parklarda veya köşe başlarındaki banklarda bile çanta dolusu kitaba denk gelmeniz mümkün. Bir parka ya da evinize doğru yolda yürürken herhangi bir bankta kitaba veya sokak başında kitaplığa denk gelip kitap okumaya başlamanız burada işten bile değil. Her fırsatta veya her yerde kitap okuyan insanlar olursa çocuklara daha küçük yaşlardan itibaren kitap okumayı aşılamak ve onları kitap okumaya teşvik etmek, daha iyi nasıl olabilir ki?
Nasıl Başladı?

Bu halka açık kitaplık, Frankfurt’ta ilk defa 2009 yılında Merianplatz’a konmuş. Federal fonlarla finanse edilen “Ağa Bağlı Oyun ve Karşılaşma Alanları” isimli projenin bir parçası olarak başlamış. Kasım 2010’dan bu yana da şehrin birçok yerine daha fazla kitaplık kurulmuştur. Hatta kitaplığın üzerinde yer alan yazıyı da buraya eklemek isterim. Yanda da fotoğrafını gördüğünüz bu resimde şöyle yazmaktadır:
“Açık Kitaplık
Bu, Frankfurt am Main şehrimizin tüm vatandaşları ve konukları için günün her saati açık olan ücretsiz bir kütüphanedir.
Merakınızı artıran bir kitap seçin. Kitabı yanınıza alın veya hemen okumaya başlayın: bir bankta, bir sonraki kafede…
Kitabı saklayın, geri getirin veya okumaya değer olduğunu düşündüğünüz diğer kitapları dolaba koyun.
Çocuk kitapları, alt rafta iyi durumdadırlar.
Kitaplık sponsorlarına çok teşekkürler, keşfetmenin, okumanın ve değiş tokuşun keyfini çıkarın.”
Sonuç
Küçük yaştan itibaren kitap okuyan birisi olarak, her kitaptan sonra okunması gereken daha birçok kitabın olduğunu görüyorum. Öğrendiklerimin devede kulak bile olmadığını, okunması gereken kitaplar için ömrümün olmadığını daha net görüyorum. Bu da beni inanılmaz üzüyor. Goethe’nin dediği gibi “İki ömrüm olsun isterdim; biri yaşamak, diğeri okumak için.” Keşke böyle bir şey mümkün olabilseydi… Toplumumuzda az anlayıp çok inanan, okuduğunu geçtim söyleneni dahi anlayamayan, okumayan, ömründe hiç kitap okumadığı halde ya da internetten bir – iki satır bir şey okuduğunda doğruluğunu bile araştırmadan kendini “alim” sanan çok insan var maalesef.
Kitap okuyan çoğu kişi, kitap okumak için vakit ayıramadığından yakınıyor. Toplumumuzda kitap okumak yerine ya bomboş işlerle uğraşıyor insanlar ya da hiçbir şey yapmıyorlar. Nitekim; ülkemizin kültürsüzlüğünü toplu taşımada, sokakta, sosyal medyada, trafikte, alışverişte ve bunun gibi birçok yerde görebilmemiz mümkün. Ve çok üzücü! Kitap okuyan veya kitap okuma alışkanlığı edinmiş bir toplum olsaydık, zaten şuan bambaşka bir nokta olurduk. Eğer düzenli kitap okuyan birisi iseniz kitapla kalın; düzenli kitap okuyan birisi değilseniz de ilginizi çeken bir kitapla okumaya başlayın ve lütfen kitap okumak için kendinizi zorlayın. Çünkü; her değişim, kendinizle başlar!
Sevgiler,
Pınar Kaya

