SEKA kâğıt fabrikası
Almanya,  Yurtdışı Deneyimlerimiz

Bir Zamanlar SEKA Vardı

Bir varmış, bir yokmuş…

İlkokul sıralarındayken sınıfımızın duvarında kocaman bir Türkiye haritası vardı. Bu haritada hangi bölgede ne yetiştiği görülürdü. “Türkiye, kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biridir.” Cümlesi aradan yıllar geçmesine rağmen kulaklarımda çınlıyor. Tarımından hayvancılığına, fabrikalarında ürettiğimiz her ürüne kadar…

Savaştan çıkmış bir millet, Cumhuriyet’in ilânından sonra Atatürk’ün o eşsiz vizyonu sayesinde yokluk içinden bir ülke inşa ettiler. Birçok kurum, kuruluş ve fabrikalar sayesinde dışa bağımlı olmayan bir ülke inşa ettiler bizler için. Yakın bir tarihte ve günümüzde hiç acımadan kapatılan ya da satılan çoğu fabrikaların ve kurumların her biri, Cumhuriyet kazanımları ve de ülkemizin değerleriydi. Bunu sadece Cumhuriyet değerleriyle yetişmiş ve Cumhuriyet’in izinden giden insanlar bilir. Bilmeyenlerin de yaptıkları ortada zaten.

Bu değerlerden ikisi, çocukluğumun en güzel hatırası: biri, Sümerbank – ki; İzmit’in merkezindeki o eski binası, merdivenleri, kaliteli ürünleri, kumaş kokuları hala hafızamda – diğeri de İzmit SEKA Kâğıt Fabrikası. SEKA’nın kapatılmasından sonra o fabrikanın yerine yapılan o parka hâlâ daha adımımı dahi atmış olmayan benim gibi eminim çok az insan vardır. Benim için o parka gitmek demek, bir ihanete alkış tutmak demektir çünkü. Kendi içimde ve kimse bilmese de ben, sessiz bir şekilde eylemime hâlâ devam ediyorum.

SEKA Kâğıt Fabrikası’nın kapatılmasıyla bir devir de kapandı. Kâğıt üreten ve başka ülkelere de ihraç eden Türkiye’den şimdi kâğıt ithal eden Türkiye’ye… Kâğıdın dışarıdan gelmesiyle birlikte artan fiyatlar, kitap fiyatlarına yapılan zamlar, kapanan yayınevleri, basımını durduran gazeteler… İşte, tam da bir varmış ve bir yokmuş dedikleri… Günümüzde kitapların pahalılığından dert yanan insanların SEKA’nın kapatılması sonrasında yaşananların etkisi olduğunu görmemesi ve kimsenin bunu konuşmaması, tuhafıma gidiyor. Sanki bir tek ben, paralel evrendeymişim de bu olanları bir tek ben yaşamışım gibi birçok insanın sus pus olmasını anlayamıyorum.

Türkiye, az miktarda hâlâ kâğıt üretse de bu üretim yeterli değil. Haliyle gazete kâğıdı, ambalaj kâğıdı, hijyen kâğıdı, kırtasiye kâğıdı gibi farklı kâğıt türlerinin büyük bölümünü yurt dışından ithalat yoluyla temin etmektedir. Türkiye, özellikle Çin, Polonya ve Almanya gibi ülkelerden önemli miktarda kâğıt ithal etmektedir. Hatta 2019-2023 yılları arasında Almanya, Türkiye’nin en büyük kâğıt ithalat kaynağı olmuştur.

Peki ya Almanya’da durum nasıl?

Nitekim Almanya’ya geldiğimizde de ilk dikkatimi çekip de incelediğim şeylerden biri, gazeteydi. Almanya’daki gazete kâğıtlarının kalitesi, gazetenin boyutu, gazetedeki yazıların puntolarının bizdeki gazetelere göre daha küçük olup gazetenin her yerinde bir makale veya haberin olmasıydı. Gazetelerin sayfa sayıları da bizdeki gazetelerden daha fazla. Dolayısıyla bu durum, beni araştırmaya sürükledi ve bu yazıyı yazmak için de önce veriler toplamam gerekiyordu. Şimdi, bir de Almanya’nın kâğıt üretimine bakalım.

Yaşadığım ülke olan Almanya, kâğıt üretiminde Avrupa’da birinci sırada; dünya çapında ise Çin, ABD, Japonya’dan sonra dördüncü sırada yer almaktadır. 3.000 çeşit kâğıt cinsi ile yıllık üretimi 23.2 milyon tondur. Bugün yüzlerce okulun, yayınevinin ve gazetenin ihtiyacını kendi üretimiyle karşılayabilen bir sistem var burada. Almanya’daki kâğıt üretimi sadece iç piyasaya yetmekle kalmıyor, aynı zamanda dış pazarlara da ciddi miktarda ihracat yapıyor. Bu da ülke ekonomisine katkı sağlamak demektir.

Türkiye gibi güçlü bir ülkenin ise artık ithalat yoluyla dışa bağımlı hâle gelmesi, düşündürücü. Almanya’da araştırmalarım sonucunda kâğıt endüstrisine dair elde ettiğim veriler şu şekilde:

  • Kâğıt Fabrikası Sayısı: Almanya’da 149 -180 arası aktif bir şekilde kâğıt üreten fabrika bulunmaktadır.
  • Yıllık Üretim Miktarı: 2023 yılında Almanya yaklaşık 18.6 milyon ton kâğıt üretti. Biz ise neredeyse bu miktarda kâğıdı ithal ediyoruz. Bu, sadece bir üretim farkı değil; zihniyet farkı.
  • Tüketim: 2019 verilerine göre ülke içi kâğıt tüketimi, 18.2 milyon ton civarındaydı. Bu tüketim düzeyi son yıllarda dijitalleşme ile biraz azalsa da hâlâ oldukça yüksek.
  • İhracat: 2023 verilerine göre Almanya, ürettiği kâğıdın %45’ini ihraç ediyor. 2019’da bu miktar, 13.5 milyon ton olarak kaydedilmiştir.
  • Ekonomik Katkı: Yıllık ciro, 2022 yılında 21.2 milyar € olarak da belirtilmiş olsa da genel kabul 14 – 15 milyar Euro seviyesinde. 2023 yılında ciro yaklaşık 15.5 milyar € olarak rapor edildi ki; bu da 2022’ye göre yaklaşık %27 düşüş anlamına gelmektedir. Buna rağmen ülkenin sanayi gelirlerinin önemli bir bölümünü oluşturuyor.
  • Çevreci Üretim: Almanya’da üretilen kâğıtların yaklaşık %70’i geri dönüştürülmüş malzemeden elde edilmektedir. Bu oran hem çevresel sürdürülebilirlik, hem de ekonomik verimlilik açısından oldukça önemlidir.

SEKA’nın Ardından Ne Kaybettik?

Biz de kâğıt üretiminde Almanya veya diğer ülkeler gibi dünya genelinde söz sahibi olabilirdik. Türkiye, ileri gitmesi gerekirken daha geriye giderek bu üretim zincirinin sonunda tüketici konumuna düşmüş durumda. Türkiye’nin hâlihazırda Çin, Polonya ve özellikle Almanya’dan yaptığı yoğun ithalat, hem ekonomik anlamda bir bağımlılığa hem de kültürel üretimin (gazeteler, kitaplar, dergiler) artan maliyetlerle darbe almasına neden olduğu çok açık.

Bir zamanlar bir fabrikanın bacasından yükselen duman, sadece kâğıdın değil; bir milletin üretme, kendi ayakları üzerinde durma iradesinin simgesiydi. SEKA, yalnızca bir kâğıt fabrikası değildi; orası bir dönemin belleğiydi, çocukluk anılarımızdı, eğitimde fırsat eşitliğiydi, kültüre duyulan saygıydı. O bacalar sustuğunda sadece üretim durmadı; hikâyeler yarım kaldı, kitaplar sessizleşti, gazeteler eksildi.

Bugün, Türkiye artık o eski haritalarda gösterildiği gibi “kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri” değil. Bugün, kitap fiyatları neden bu kadar arttı diye sorarken cevabı geçmişte aramayan, tarihine dönüp bakmayan, bir zamanlar SEKA’ya ait olan o arazinin önünden geçerken onun bir zamanlar neyi temsil ettiğini hatırlamayan bir toplum olduk.

Kâğıt, bazı insanlar için basit bir madde olarak görünebilir; ama düşüncenin yayılmasına, eğitimin gelişmesine, kültürün aktarılmasına zemin olan çok önemli bir maddedir. Ülke olarak, bu maddenin üretimini neden terk ettik? Bir fabrikanın kapanışı, sadece ekonomiyle açıklanamaz. SEKA’nın kapanışı; bir fikrin, bir ideolojinin, kendi ayakları üzerinde duran bir ülke hayalinin kapanışıydı belki de.

Ve biz, bu kapanışı izledik. Kimi sessiz kaldı, kimi alkışladı bu kapanışı, kimi alıştı, kimi unuttu. Ama ben – yukarıda da belirttiğim gibi – unutmadım. Ben hâlâ, içimdeki o küçük çocuğun ellerine kâğıttan bir gelecek uzatmak istiyorum. Okuma oranı zaten zayıf olan bir ülkeyiz. Evlerinde kütüphane yerine daha çok vitrini olan bir ülkeyiz. Ne yazık ki; okumanın, düşünmenin, sorgulamanın teşvik edilmesi gereken yerlerde bile bazen “az okuyan toplum” idealleştiriliyor. Bu da sadece SEKA’nın değil, düşüncenin de üretimsizliğe sürüklendiğini gösteriyor.

Bir sonraki yazımda buluşuncaya dek sağlıcakla kalın.

Pınar Kaya

Not: Yazının başındaki fotoğraf, Özgür Kocaeli’nin web sayfasından alınmıştır. Link: https://www.ozgurkocaeli.com.tr/haber/8187186/seka-85-yil-once-bugun-isletmeye-acildi

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir