Bir Serzeniş…
“İnsan olan vatanını satar mı?
Suyunu içip ekmeğini yediniz,
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler,
götürüp kâfire: ‘Buyur…’ dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırıl çıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Gün gelir çark düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur:
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?”
Demiş, vatan sevgisi iliklerine kadar işlemiş ve vatanına hasret giden rahmetli Nazım Hikmet Ran…
Hayatı boyunca sürgün edildi, etiketlendi, ötekileştirildi, vatandaşlıktan çıkarıldı, yazdıkları yasaklandı; ama O, son nefesine kadar vatanı için çırpınmaktan bir an bile geri durmadı. Vatanına hasret gitti; ölüsü bile yine kendi topraklarımızda değil. Rahmetli, Moskova’da yatıyor! Kendi vatanında kabul görmedi; ama O’nu dünya kabul etti; aynı Fazıl Say gibi, Selda Bağcan gibi, Zülfü Livaneli gibi, Can Dündar gibi ve daha niceleri… Ölümünün üzerinden 56 yıl geçmiş; ama hala kalbimizde!
Üç Fidan
Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Deniz Gezmiş… Dolmabahçe’ye demirlemiş Amerikan Filosu’na secde edenlere karşı vatanımızı, bayrağımızı ve özgürlüğümüzü savunan 3 taze fidan… Bunlar da etiketlendi, ötekileştirildi, hapse atıldı, idam edildi; ama O’nlar son nefesine kadar vatan için çırpınmaktan bir an bile geri durmadı. Aynı katledilen Uğur Mumcu gibi, Çetin Emeç gibi, Abdi İpekçi gibi, Muammer Aksoy gibi, Adnan Kahveci gibi, Gaffar Okan gibi, Eşref Bitlis gibi ve daha niceleri… Emperyalizm uşakları, ülkemizin inine kadar girerken; bu üç gencecik beden toprağa girdi! Kendi vatanlarında kabul görmediler, idam sehpasına layık görüldüler… Ölümlerinin üzerinden 47 yıl geçti; ama hala kalbimizde!
Günümüz
Gelelim 2019’a… Yıllar, yıllar geçmiş; ama biz, hala bir arpa boyu kadar yol kat edememişiz! Hala daha hukukun üstünlüğü sağlanamıyor; hala daha bireysel çıkarlar doğrultusunda kararlar veriliyor; hala daha sanata, bilime, insan haklarına, doğaya saygı yok. Hala daha etiketleniyoruz, ötekileştiriliyoruz, ayrıştırılıyoruz; “siz”, “biz”, “öteki”, “beriki”, “alevi”, “kürt”, “türk”, “dinsiz”, “vatan haini” diyerek… Bu ne ya? Halbuki; Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında hepimiz biriz ve eşitiz. Hangi dinden, hangi milletten, hangi dilden, hangi ırktan olduğumuzun bir önemi yok; çünkü alt tarafı hepimiz, Yaradan’ın yaratmış olduğu “İNSANIZ”. Bunu ne zaman anlayacağız? Ne zaman birlik olup birbirimizi tutacağız?
Sizler, bizleri ayrıştırdıkça biz kırıldık. Dayısı var diye iş yerlerinde yapılan haksızlıklarla karşılaştıkça sıkıldık. Adaleti, yargı sistemini oyuncak haline getirdikçe bizler nefes alamadık. Sapıkları, tecavüzcüleri, cehaleti baş tacı ettikçe bizler boğulduk.
İnsanların şortuna karıştınız, eteklerine karıştınız, uzun veya kısa giyip giymemesine karıştınız, erkeklerin saçının uzun olup olmamasına karıştınız, saçlarımızın açık veya kapalı olmasına karıştınız, kadınların kaç çocuk doğuracağına karıştınız, insanların oruç tutup tutmamasına karıştınız, insanların yılbaşını kutlayıp kutlamamasına karıştınız, insanların ne düşüneceğine bile hadsizce karıştınız; karıştınız da karıştınız! Bizleri kendi ülkemize kırdırdınız.
Ah, Nazım Hikmet!..
Bunu şimdi daha iyi anlıyorum. Nazım Hikmet’in sözlerini kalbimde daha iyi hissediyorum; O’nun neler çektiğini, nasıl bir cehaletle ve kitleyle mücadele ettiğini daha iyi idrak edebiliyorum. Onun kırgınlıkları, üzüntüleri ile daha iyi empati yapabiliyorum. “Vatan” denince, Nazım Hikmet’in içinin nasıl titrediğini daha iyi hissedebiliyorum.
Bizler, ülkemiz için çırpınan veya “nasıl daha iyi olabiliriz?” diye düşünen ve bunun için birşeyler yapan beyaz yakalı kitleyiz. Yani, ülkedeki üretim gücüne ve vergi dilimine katkısı yarısı olan bizler… Bizler, Türkiye Cumhuriyeti’nin fertleriyiz; bizler, Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği birer mühendisiz veya doktoruz veya avukatız… Ve bu insanlar, yani bizler gitmeyi seçiyor ve seçtik. Bizim gibi giden insanların sebeplerini anlamaya çalışmadan ve sebebi de sizken üstelik, kendinize dönüp de “biz ne yaptık da bu gençler gidiyor?” sorusunu sormadan ve utanmadan etiketlediniz.
Her giden vatan haini olmadığı gibi ülkede her kalan da vatan sever değildir. Vatan severlik lafla olmuyor; üretmekle oluyor, hak yememekle oluyor, adaleti gözeterek oluyor, haksızlığa karşı göğüs gererek oluyor, her bir insanın geleceğinden endişe ederek oluyor… Bencillikle olmuyor mesela vatanseverlik, susmakla olmuyor, bireysel çıkar için bunca saçma sapanlığa göz yummakla olmuyor vatanseverlik, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleriyle oynamakla ve buna seyirci kalmakla olmuyor vatanseverlik… Yıllar geçip gitse de zihniyet asla değişmiyor. 56 yıl önceki zihniyet neyse, 47 yıl önceki de aynı, şimdi de aynı ve hepsi birbirinin devamı!
Kimse, bizi kıskanmıyor!
Dünya bizi kıskanmıyor, üzgünüm! Ve ne yazık ki; Avrupa da bizi kıskanmıyor! Her gün, başka bir skandal yaşanıyor ülkemde. “Daha ne yaşayabiliriz ki?” diyoruz, arkasından başka bir şey oluyor! Ya bir kendinize gelin artık, yeter! Cidden, Türkiye Cumhuriyeti’nin, güzel ülkemin geldiği duruma bakın! Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Bu duruma gelmesine sebep olan ve destekleyen sizler, hiç mi üzülmüyorsunuz? Siz, sadece bizim değil; kendi çocuklarınızın ve torunlarınızın da geleceğini çaldınız. Adalete bir gün sizin de ihtiyacınız olabilir mesela. Hiç mi düşünmüyorsunuz bunu? Dışarıdan nasıl göründüğünüzün farkında mısınız? Hayretler içinde izleniyorsunuz ve ben, utanıyorum. Benim, güzel ülkemin potansiyeli fazlasıyla varken saçma sapan hırslar uğruna heba oluyor güzel ülkem!
21. yüzyıldayız, teknoloji çağındayız! Millet, katma değeri yüksek teknolojilerle boğuşurken, bizler hala daha çocuklarımızı, hayvanlarımızı, doğayı sapıklardan koruyamıyoruz. Hala daha “sakız orucu bozar mı?” gibi saçma sapan şeylerle uğraşıyoruz. Lütfen, artık biz gençleri dinleyin ve de kulak verin! Yenilenebilir enerji kaynakları konusunda gelişmiş ülkelerdeki teknolojileri takip edin, ülkemize getirmek için her şeyi yaparız! İnovasyon ve teknoloji konusunda yatırımlar yapın ve biz mühendislerin kıymetini bir nebze de olsa bilin. Bunlar bile ülkemi bir üst seviyeye taşımak için ilk adımda fazlasıyla yeterli…
Sonuç
Bizleri ayrıştırmayın, aksine birlik olalım… Birlik varsa, güç ve kuvvet vardır! Yunanistan’a, Selanik’e gittiğimde 80 yaşındaki Ermeni asıllı Teyze gözü yaşlı boynumuza dolanıyor, “hoş geldiniz” diyerek… Taylandlı, Çinli, Ekvatorlu, Polonyalı arkadaşlarımla aynı masaya oturuyoruz ve cümbüş cemaat eğlenerek… Görüyorum ki; biz insanları ayrıştıran sadece politika, siyaset ve bundan kaynaklanan çatışma ve husumet! Halbuki, hepimiz kardeşiz ve sevgi doluyuz! Allah, bize sadece bir tane hayat vermiş ve bize verilen bu hayatı en güzel şekilde yaşamak varken; birbirimizi yiyoruz, ayrıştırıyoruz! Biz, insanoğlu olarak, kendi koyduğumuz kurallarla kendi hayatımızın ve yetmiyor bir başkasının da hayatlarını yaşanmaz hale getiriyoruz… Buna gerek yok! Çünkü; bu dünya hepimize yeter de artar bile… Yeter ki; sevgiyle birlik olalım; her şeyden önemlisi birbirimize saygı duymayı öğrenelim! Gerisi, kendiliğinden gelir zaten…
Yazımı, yine Nazım Hikmet’in sözleriyle bitirmek istiyorum:
“Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil; güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…”
Yazan: Pınar Kaya