Beni de Almanya’ya Aldırsana!
Yurt dışında, hangi ülkede yaşıyor olursanız olun… Birçok insan gibi ben de hep şunu duyuyorum insanlardan:
Beni de Almanya’ya aldırsana!
Ah, değil mi? Nasıl düşünemedim(!) 😊 Keşke, beni de Almanya’ya aldıran olsaydı da her şey bizim için de kolay olsaydı! Beni kim aldırdı Almanya’ya ya da kim yardım etti? Kimse! Başkalarının amcası / dayısı / kuzeni gibi amcam / dayım / kuzenim yok benim. Ben, başkalarının yardımı ile değil; emeğimle, bilgimle, eğitimimle, aklımla geldim.
Ben, küçüklüğümden beri ideallerimin peşinden gittim. Başkaları çalışmamla, ideallerimle akılları sıra alay ederken ben sadece yoluma devam ettim. İdeallerim için çalıştım, hem de sabahlara kadar ve gece – gündüz demeden… Kendimi geliştirdim, dil öğrendim ve hâlâ daha da öğreniyorum. Eğitim aldım, iş hayatında deneyim kazandım, mücadele ettim, yurtdışında yaşamak için deli gibi araştırma yaptım, vs; yani tırnaklarımla kazıdım. Bana gökten zembille inmedi hiçbir şey.
Emek var, gayret var, gözyaşı var, alın teri var bunun arkasında. Böyle yazarken, bir çırpıda yazılıyor; ama bu noktaya gelebilmek yıllarımı aldı, hem de KİMSENİN TEK BİR YARDIMI OLMADAN – ha tabii köstek olan oldu, o ayrı ve hatta olmaya da devam ediyorlar da konumuz bu değil – ki; sanırım en güzeli de bu. En güzeli, “ben yaptım, ben başardım” diyebilmek ve kimseye minnet etmemek…
Yurt dışına turist olarak gitmek ile yaşamak arasında çok fark var!
Yurt dışına geldim de her şey bitti mi? Tabiki de bitmedi; asıl her şey, bundan sonra başlıyor. “Göçmenlik, gurbetlik” başlı başına psikolojik bir süreç iken ve psikolojinizi sürekli ayakta tutmak zorundayken bir de bilmediğiniz bir ülkede hayatta kalma, ev bulma, yeni insan ilişkileri kurma, oturum süreçleri ve daha bir dünya şey ile uğraşıyorsunuz (her ne kadar dil bilseniz de bu apayrı bir şey; dil bilmek, sizin sadece bu süreç içinde insanlarla iletişiminizi kolaylaştırıyor).
Yani, turist olarak lay lay lom gezmeye benzemiyor başka bir ülkede yaşamak; yasalarını bilmediğiniz bir ülkenin yasalarını, haklarınızı bilmeye çalışmak, öğrenmek ve tüm bunları yaşarken ailenin ve sevdiğin insanların uzaklığını / yokluğunu hissetsen de psikolojini ayakta tutmaya çalışıp mücadeleye devam etmek…
*
Şimdi ben bunları niye anlattım? Hani sen, oturduğun yerden “oh, hayat sana güzel, beni de Almanya’ya aldırsana” deyip her şeyin toz pembe ve kolay olduğunu sanıyorsun ya, hah işte o yüzden… Ben, Almanya Başbakanı veya Cumhurbaşkanı veya elçilikte üst yetkili biri değilim ki; benim nereden seni aldırma gibi bir yetkim olsun? Oturduğun yerden bakınca öyle görünüyor olabilir de işin iç yüzü öyle değil işte. Sen de benim verdiğim mücadeleyi vermiş olsan, sen de gece – gündüz demeden çalışsan, dirsek çürütsen, gözyaşı ve ter döksen bilirsin de… Bunları yapmadığın için bilmemen normal! Ayrıca evet, hayat bana güzel! Bırak da bunca emek ve gözyaşından sonra azıcık hayat bana güzel olsun dimi ama? 😊
Sonuç…
Yani, benim kimseyi aldırmaya yetkim yok; çünkü beni de kimse aldırmadı! Dilin, eğitimin, tecrüben, yetkinliğin dışında bir de en önemlisi, cesaretin ve kendine güvenin varsa bizim geçtiğimiz yollardan sen de geç ve buyur sen de gel! Yazılarımı da niçin yazıyorum? Eğitimi, dili, yetkinliği olup da bizim gibi gelme niyetinde olan, bunun için araştırmalar yapmış; fakat nasıl yol izleyeceğini bilemeyen insanlara yol göstermek veya fikir vermek için yazıyorum. Bu sayede de birçok eğitimli, dil bilen, kalifiye ve yurtdışında yaşamak isteyen kişilerle tanışma fırsatım oldu ve fikir alışverişi yaptık. Kendilerine yol çizdiler gelebilmek için. Nitekim, sadece Almanya değil; tüm Avrupa artık eğitimli, kalifiye, dil bilen, ülkelerine katkı sağlayabilecek insanları istiyor ülkesine! Bunca yoldan sen de geç, sana da hayat güzel olsun!
Pınar Kaya