almanyada-sokak-hayvanlari
Almanya,  Yurtdışı Deneyimlerimiz

Almanya’da Sokak Hayvanları

Herkese merhaba;

Gün geçmiyor ki; toplum olarak her alanda ayrıştırılıp ötekileştirilmeyelim. Ülkemde her gün başka bir kargaşa, başka bir kavga… Geçtiğimiz günlerde gündemi takip ettiğim kadarıyla sokak hayvanları ve “Havrita” adı verilen bir uygulama üzerinden yine insanlar ikiye bölündü. Sosyal medyada okuduğum vicdansız, insani duygulardan uzak yorumları görünce dilim tutuldu. Bu ayki yazımın da şekillenmesine bu konu vesile oldu. Bu yazımda Almanya’da Sokak Hayvanları ile ilgili yasaları, olgunlaştırılmış şartları elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.

Türkiye’de bulunduğu mahalleden dışarı adım atmamış insanların “Her şeyi ben bilirim” edasıyla yaşamadığı, görmediği ülkeler hakkında ezbere sözlerle konuşmalarını doğru bulmuyorum. Bu nedenle hem birçok ülke dolaşmış, hem Polonya’da yaşamış, hem de Almanya’da yaşayan birisi olarak, Almanya’da gördüğüm sokak hayvanları ile ilgili şartları sizinle paylaşmak istiyorum.

Türkiye’de hayvanların kontrollü üremesi, yaşam şartlarının iyileştirilmesi, hayvanlara şiddet uygulayanlara ceza yaptırımı, hayvan satışlarının yasaklanması gibi yapılması gereken çok şey var. Türkiye’de hayvanlara her türlü vahşeti yapanlar, Almanya’da olsa aynısını yapabilirler mi? Bu konuda Almanya neler yapmış ve ne gibi önlem almışlar? Gelin, hep birlikte bakalım.

Almanya’daki Şartlar

Türkiye’de herkesin diline pelesenk olmuş bir söz var: “Avrupa’da sokakta kedi veya köpek göremezsiniz.” Bu söz, Türkiye’de artık klişe haline gelmiştir ama Almanya’daki şartları Türkiye’de sağlamaktan pek az kişi bahseder. Almanya’daki Sokak Hayvanları nasıl sahipleniliyor, barınak ortamları ve şartları nedir?

Yasal hükümle koruma altındalar

Öncelikle yasal kısmına değinmek istiyorum. Almanya’da doğanın ve hayvanların korunması için anayasada bir madde vardır. Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası’nda, 20. Maddede şöyle der:

 “Devlet, gelecek nesiller yararına doğal hayatı ve hayvanları korumak sorumluluğundadır.”

Bu hüküm ile birlikte doğal yaşamın ve hayvanların korunması için hukuki bir zemin oluşturulmuştur. Cezai yaptırımlar da söz konusudur. Almanya’da hayvanlara şiddet ve istismarın karşılığı, hapis veya para cezası olarak geri döner. Bu suçu işleyenler, üç yıla kadar hapis veya 25 bin Euro’ya kadar da para cezası öderler. Bu cezalar da sözde değil, özde uygulanır.

Sahiplenmek önemli

Bir diğer önemli husus ise her ailenin canları sahiplenmesi. Almanya’da çoğunlukla her ailenin evinde en az bir tane sahiplendikleri can vardır. Birçok aile, birden fazla cana bakarak onlara umut olmaktadır. Örneğin bizim yaşadığımız binadaki Alman komşumuz, evinde üç tane köpeğe birden bakıyor. Fakat bunun için bazı zorunluklar bulunmaktadır. Eğer bir aile, bir köpeği sahiplenmek istiyorsa şu şartlara uymak zorundadır:

  • Köpekte tasma ve ağızlık zorunludur.
  • Her ay, köpek vergisi (Hundsteuer) ödenmelidir.
  • Bu vergi haricinde köpek sorumluluk sigortası (Hundshaftpflichtversicherung) yaptırılmalıdır. Sahiplenilen köpek eğer birisine zarar verirse veya bir şeyleri kırarsa, parasını sahibi ödemek zorundadır. Bu gibi durumlarda masraflar, sorumluluk sigortası tarafından karşılanmaktadır.

Tabii, bu kurallar eyaletten eyalete farklılık gösterebildiğini de belirtmem gerek. Ayrıca tehlike arz eden türleri sahiplenen kişiler, daha fazla vergi ödemektedir.

Barınak şartları

Almanya’da barınak şartları da hayvanların yaşamaları için elverişli ve temizdir. Herkes, yaşadığı yerdeki barınakları randevu alarak ziyaret edebilmektedir. Barınaklarda da gönüllü olarak çalışan ve canlarla ilgilenen birçok insan vardır. Her barınakta hayvanların her türlü problemine veya hastalığına karşı çare olabilecek veterinerler veya gelişimlerine katkı sağlayacak eğitimli insanlar bulunmaktadır. Bu konuda sivil toplum örgütleri ve devlet yetkilileri el birliği ile çalışmaktadır.

Her barınak, evler kadar sıcaktır; çünkü kalorifer sistemiyle ısıtılmaktadır. Türkiye’deki barınakların çoğunda olmayan bir şey bu.  Ayrıca barınaklardaki metrekareye düşen can sayısı da iyi hesaplanmıştır. Bir yerde yüzlerce can, istif edilmiş şekilde kaderine terk edilmiyor. Her can, barınaktaki yuvasına boyunun uzunluğuna göre yerleştiriliyor. Buna göre barınaklardaki canların alanları, 6 metrekareden başlamaktadır ve 10 metrekareye kadar çıkmaktadır. Kapalı alanları haricinde oyun oynayabilecekleri açık alanları da mevcuttur. Sahiplenme de barınaklardan yapılmaktadır. Türkiye’deki gibi hayvanların uygunsuz koşullarda “mal” gibi satıldığı pet shop saçmalığını Almanya’da göremezsiniz. Bir canı sahiplenmek istediğinizde evcil hayvanı direkt evinize götüremezsiniz. Götürmeden önce barınağı birkaç kez ziyaret ederek o can ile ilişki geliştirmeniz beklenir. Beraber yaşamayı seçtiğiniz evcil hayvana karar verdikten sonra, barınaktaki personel bu hayvana uygun yaşam koşullarını sağlayıp sağlayamadığınızı sorgular. Ayrıca evcil hayvanlarla ilgili önceki deneyimlerinizi de sormaktadırlar. Bir yıl boyunca barınak, aileyi yine takip etmektedir. Eğer hayvan iyi bakılmıyorsa barınağın o hayvana el koyma hakkı vardır.

Keyfinize göre sokağa eşya gibi atamazsınız

Barınaktan sahiplenme işlemi yapıldıktan sonra o canla birlikte eve gittiniz diyelim ve aradan birkaç zaman geçtiğini varsayalım. Çocuğunuz, hayvandan hevesini alıp sıkıldığında kullanılmış bir eşya gibi sokağa bırakıp terk edemezsiniz. Çünkü bunun da cezası vardır ve hayvana şiddet uygulamakla eşdeğer sayılmaktadır. Sahiplenilen cana herhangi bir sebepten dolayı bakılamayacak olursa sokağa değil, barınağa bırakmak şarttır. Bunun için de yaşanılan yerdeki en yakın barınak öncelikli olmak şartıyla yer olup olmadığı önceden netleştirilmelidir. Tüm evraklarını da barınağa teslim etmek zorunludur. Her hayvanın mikroçipi olması ve kayıtlı olması zorunludur. Kayıtlı olmayan sokak köpeklerine Almanya; Belçika, Hollanda ve Danimarka gibi ötenazi işlemi yapmıyor. Sivil toplum örgütlerinin buradaki rolleri büyük. Bu sebeple kayıtlı olmayan bir sokak hayvanını barınağa yerleştirip bakımlarını yapıp sahiplendirme yolunu seçiyorlar. Böylelikle hayvanın yaşam hakkı elinden alınmıyor. Ki; Almanya’da arı öldürmenin bile cezası vardır.

Türkiye’deki Şartlar

Almanya’da durum böyle iken hala daha bazı insanlara hayvanların da bu yaşamın bir parçası olduğunu anlatmaya çalıştığımıza inanamıyorum. Siz, zaten Türkiye’de olanları çok iyi biliyorsunuz. Amacım, hepsini yeniden tekrar etmek değil; lakin bir şeyler yazmadan da geçmek istemiyorum. Ülkemizde hayvanlara reva görülen şiddet ve istismar akıl alır gibi değil. Bu canlarla ve doğayla barış içinde yaşamayı öğrenememiş insanları görmek, çok üzücü. Yaratıcının biz insanoğlunun merhametine bıraktığı bu canları koruyup kollamak hepimizin göreviyken üstelik… Hayvanları, çocuklarının eğlenmesi için satın alan ve çocuklarının hevesi geçince taşınabilir mal gibi o canları sokağa bırakan ebeveynler de cabası… Barınak şartlarının çoğunlukla iyi olmadığını hepimiz biliyoruz. İyi olanlar da var ve sayılarının artmasını ümit ediyorum. Bu şartlar olgunlaşmadan hayvanları barınaklara tıkmak, onları öldürmekle eşdeğerdir. Türkiye’de çoğu aile can sahiplenmenin bilincinde de değil. Herkes, sahiplenmeli. Sadece benim veya birkaç kişinin sahiplenmesiyle olacak şey değil. Bu noktada toplum birlikte hareket etmeli. Zarar gören insanlar üzerinden hayvanların öldürülmesi için fırsat kollayanlara göz yummak yerine, akılcı çözümler üreterek hayvanların da çocukların da yaşaması için mücadele etmek gerekir. Sosyal medyada bu konuda denk geldiğim birçok akıl dışı yorum oldu. Sadece iki yorumu, bazı alanları sansürleyerek paylaşıyorum ve sizin de vicdanınıza bırakıyorum. Bunun gibi daha birçok örnek mevcut.

Türkiye’de küçüklüğümden beri sokak hayvanlarına destek olan ve yardım eden bir ailede büyüdüm. Çocukluğumdan beri hayatım onlarla birlikte geçti ve hala da öyle… Evimizden, ailemin evinden ve bahçesinden asla can eksik olmaz. Şanslıyım ki; o canlara benim gibi merhamet edip koruyup kollayan da bir eşim var. Evlendikten sonra ve biz daha Türkiye’de yaşarken sokağımızdaki çocuklar, küçücük bir kedi yavrusunu oyuncak niyetine annesinden koparıp kuş kafesine koymuşlardı. Bütün geceyi sokakta, o kuş kafesi içinde aç ve susuz bir şekilde geçirmiş zavallıcık. Sabaha karşı yavrunun bağırtısına uyanıp sokaktan kurtardığımız o can, bizim evladımız oldu.

Hayvanların hepsi, dilsiz bir melek. Hastalandığında, üşüdüğünde, acı çektiğinde bizim gibi ifade edecek kelimeleri yok. Bir insanın kötü niyetini de ve iyi niyetini de anlayacak kadar da hisliler. İstedikleri, sadece bir yudum ekmek ve sevgi. Bizlere muhtaçlar. Bize düşen görev, onları yaşatmaktır; vicdanı kurumuş bazı insanlar gibi onları yok etmek değil asla… O canlardan birinin bile o masum sevgisine nail olmak, bir insana bahşedilen en güzel hediyedir. İçinde bir cana karşı merhameti olmayan birinin kimseye faydası olmaz. İstatistiklere göre katillerin istisnasız hepsi çocukluğunda veya hayatının bir döneminde hayvanlara eziyet etmiş kişiler olduğu belirlenmiştir. Böyle insanların çevremizde olmaması ve hep iyi insanlarla karşılaşmamız dileğiyle…

Sevgiler,

Pınar Kaya